Bitmek Bilmeyen Soykırım, Sessiz Onay ve Gerçeğin Çölü!
İsrail’in 1948’den bu yana genişleyen haritası nasıl kötülüğün mevzi kazanımı olarak gözlerimizin önünde ise buna karşı set oluşturabilecek bir varlığın, iradenin, gücün olmayışı da ayrı bir trajedi olarak yanı başımızdadır. Gündelik çekişmelerin, ideolojik çarpıtmaların görünmez kıldığı bu vahim durum, her yönüyle içinde bulunduğumuz netameli koşulların nasıl ölçü tanımaz boyutlarda olduğunun göstergesidir.
- ABDULBAKİ DEĞER
- 10 Mayıs 2025
İsrail’in küresel sistemin tüm güçlerini Siyonist görev gücüne dönüştürdüğü tarihsel bir dönemden geçiyoruz. Dünyanın gözleri önünde, herhangi bir gizleme gereği duymadan, on yıllardır devam eden bir soykırım yapıyor. Suikast düzenliyor, tankla ateş ediyor, uçaklarla bombalıyor, ekonomiyle tehdit ediyor, medyayla itibarsızlaştırıyor, görünmez kılıyor. Saldırırken ne asker ne sivil ayrımı yapıyor. Saldırdığı yerin okul mu, hastane mi, ibadethane mi veya ev mi olduğuyla da ilgili değil. Weber’in “meşru şiddet tekelini elinde bulunduran aygıt” tanımından hareket edildiğinde İsrail, tıpkı yapıp ettiklerinde istisna kabul edildiği gibi mevcut devlet yapılanmasında da istisnai bir yerde duruyor. Bir cinayet şebekesinden veya azılı bir terör örgütünden farklı olduğunu belirtmek mümkün değil.
Her Suç, Yöneltilmiş Bir Sorudur!
“Her suç topluma yöneltilmiş bir sorudur” diyor ünlü savunma avukatı Jacques Varges. Halil Cibran suç ve cezaya ilişkin bahiste ise mevzuyu çok daha rafine bir hâle büründürüyor: “… Nasıl ki bir yaprak, tüm ağacın sessiz bilgisi olmadan sararamazsa, hata işleyen de sizlerin tümünün gizli isteği ve onayı olmadan hata işleyemez…”
İsrail’in yaptığı vahşet o kadar açık, o kadar ölçü tanımaz ve o kadar pornografik bir vaziyette ki üzerinde konuşmayı imkânsız kılan bir nitelik arz ediyor. Pür bir yanlışı, saf bir kötülüğü nasıl konuşacaksınız, neyini tartışacaksınız! Hedefine yöneltilemeyen bir öfkenin ağırlığı altında çaresizce kendi utancında boğuluyor insan. Bütün bu açıklığına, çıplaklığına rağmen yanlış yapılmaya devam ediyorsa o zaman yanlış yapanlar ve yapılan yanlış karşısında bir direnç üretemeyen sahte mevcudiyeti de kuşatan geniş ölçekli bir durumla karşı karşıya olduğumuz görülmelidir.
Basına yansıyan haberlere göre Dünya Müslüman Âlimler Birliği, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve ateşkes ihlaliyle ilgili olarak tüm Müslümanlara silahlı cihadı farz kıldığını belirten bir fetva yayınladı. Fetvada, ayrıca acilen bir “İslami askerî ittifak” kurulması çağrısı yapıldı. İslam ülkelerinden de zaman zaman İsrail’in yaptıklarına ilişkin birtakım değerlendirmeler, eleştiriler, kınamalar yapılmakta. Dünyanın pek çok ülkesinde de, özellikle Batılı ülkelerde dikkat çekici şekilde, İsrail’in yaptıklarına ilişkin sivil protestolar, eylemler gerçekleştirilmekte.
Nihayetinde bütün bu tablo bize devam eden sistematik yok etme karşısında insani, ahlaki, vicdani bir direniş alanı, set çeken bir direnç hattı oluşturulamadığı gerçeğini gösteriyor. İsrail’in 1948’den bu yana genişleyen haritası nasıl kötülüğün mevzi kazanımı olarak gözlerimizin önünde ise buna karşı set oluşturabilecek bir varlığın, iradenin, gücün olmayışı da ayrı bir trajedi olarak yanı başımızdadır. Gündelik çekişmelerin, ideolojik çarpıtmaların görünmez kıldığı bu vahim durum, her yönüyle içinde bulunduğumuz netameli koşulların nasıl ölçü tanımaz boyutlarda olduğunun göstergesidir. Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin fetvası da göreve çağrılan Müslümanların ve sözüm ona İslam ülkelerinin hali pürmelali de neden bu tarz bir varoluşsal krizin cenderesinde bulunduğumuzun somut bir göstergesi olarak not edilmelidir. Ne çağrıyı yapanlar ne çağrı ne de çağrılanlar mevcut nitelikleriyle........
© Perspektif
