HAKKI İNKÂR AHMAKLIĞIN TA KENDİSİDİR
Münkir aklen yetersiz olduğu için hakikatin varlığını göremez. Münkir esasen bilgi ve zekâ bakımından yetersizdir. Bu yetersizlik dolayısıyla eğriyi doğrudan ayırt edemez, aynı zamanda varlıklar ve nesneler hakkında doğru hükümler veremez. Bunlar arasındaki bağlantıyı kavrayamaz. Kâfir hepsini bilir ama yanlışta bilerek ısrar eder.
Biz şunu savunuyoruz: Yüce Allah'ın varlığı gün gibi aşikârdır, hiçbir şekilde reddedilmesine dair bir delil bulunamaz. Aksine bir düşünce savunulamaz.
Maddenin hareketi, cisimlerin birbirleriyle olan bağlantısı, birbirlerine tesiri varlıkların, şaşmaz bir şekilde hareketi insan tarafından tasavvur edilemeyecek bir gücün açık belirtisidir. Dolayısıyla gerçek akıl sahipleri bu bağlantıyı ayırt eder, bunun arkasındaki esas gücün kim olduğunu hakkıyla takdir eder. Bugün fizik ve kuantum fiziğindeki gelişmeler, elementlerin yapısı bunların meydana getiren atomlar, atom ve parçacık fiziğinde yapılan araştırmalar sonucunda insan bilgisi yepyeni bir noktaya gelmiştir. Kâinatı anlama ve sırlarına vakıf olmada yeni bir aşamaya geçmiştir. Eski Yunan âlimlerinin söylediği şu idi; madde parçalanamaz bölünemez zannedilen en küçük parçacıklardan meydana gelmiştir. Bu parçacıklara da atom adı verilmektedir. İlk çağlardaki bir âlimin eline bir avuç toprak alıp bunu bir çekiç vasıtasıyla parçalaması ya da havanda dövmesi sonucunda toz dediğimiz küçük parçacıklara bölünmektedir. O zamanın âlimleri bu parçacıkların daha da ufalanmayacağı sonucuna varmışlardı. Buna da atom adını vermişlerdi. 2000 sene boyunca insanlık atomların bölünemeyeceğini zannetmişti. Taneciklerden meydana gelmiş toprak yığını sanmıştı. Daha 20 yüzyıl başlarına kadar bu yanlış bilgi devam etmiş hatta Dalton'un atom teorisi maddenin atomlardan oluştuğunu ve bunların nihai olarak bölünmeyecek en küçük parçacıklardan meydana geldiğini savunuyordu. Tıpkı Aristo’nun bütün kâinatın dünyanın etrafında döndüğünü sanması gibi...
Parçacık fiziğinde ki ilerlemeler, bunun böyle olmadığını ortaya çıkarttı. Bir de bakıldı ki atomlar merkezde bir çekirdek etrafında dönen elektronlar, çekirdeğin bünyesinde ağırlığı olan ve olmayan nötron, proton ve pozitronlardan meydana geliyor. Ve bunlar arasında o derece büyük boşluklar var ki elektronlar bu çekirdeğin etrafında dönerek bir kabuk meydana getiriyor ve bu kabuk parçalanamaz zannettiğimiz atomları oluşturuyor. Çekirdekteki parçacık sayısı arttıkça farklı farklı elementlere dönüşüyordu. Fiziki ve kimyevi özellikleri değişiyordu.
Uzun yıllar atomu meydana getiren bu parçacıkların nasıl bir şey olduğunu anlamak üzerine yoğunlaştık. Aaa bir de baktık ki; bu parçacıklar da daha alt küçük parçacıklarından oluşuyor. Buradaki fizik kanunları kuantum yasalarına göre işliyordu. Bu yasalar da sabit değildi. Peki, bu parçacıkların kaynağı neydi, bu parçacıklar nasıl meydana geliyordu? İşte parçacık fiziği üzerindeki yoğunlaşmadan sonra şu anlaşıldı ki; madde; dalgaların birbirlerine çarpmasıyla küçük kum tanelerine benzer, kuark adını verdiğimiz parçacıklardan oluşuyordu. Bu kuarklar[1] her istikametten gelen sonsuz sayıdaki dalganın birbirine çarpmasıyla tümsek benzeri bir yapı oluşturuyor. Bu yapıların birbirleriyle kaynaşması neticesinde kuark dediğimiz parçacıklar oluşuyor. Kuarklar birbirleri ile birleşerek nötron, proton elektronlar oluşturuyor. Bunlardan da atom oluşuyor. Peki, maddenin kaynağı olan atom neden meydana geliyordu? Her yönden esen rüzgâr gibi dalgaların birbirine çarpmasıyla kuarklar, kuarklardan atomlara, atomlardan elementlere ulaşan bir yapı oluşturuyor yani varlık âlemi başlıyordu. O halde varlık âlemi neymiş? Her noktadan her yönden esen sürekli dalga imiş!
Varlık âleminin başlangıç noktası nedir? Dalga. Radyo dalgası gibi yayılan bu dalga verici istasyon olmadan mümkün olabilir mi? Sürekli esebilir mi? Bu dalgayı........
© Önce Vatan
visit website