ÜÇ YOL
Binbir emel ve gayeler peşinde, dur durak bilmeden koşan birader! Almışsın hayalini eline, düşmüşsün hayat denen yola. İşte buldun kendini bir arazide. Bakıyorsun sağa sola. Kimse yok etrafında. Ne gören var ne duyan. Baş başasın kendinle, yapayalnız olarak.
Çadır direkleri gibi, göğe yükselen dağların kuşattığı bir vâdidesin. Üstlerini bürüyen bulutlar zemini karanlığa boğmuş durumda. Sanki donmuş bir tavan altındasın! Karanlık sıkıyor seni. Önünde ise üç yol var. Çoğu birinci yoldan gider. Âlemi dolaşmak ister. Herkesi seyahat etmeye teşvik eder.
İşte sen de yaya olarak düşmüşsün yola. Sahranın kum deryaları; sanki hiddetle tehditler yağdırıyor sana. Dağ gibi dalgalar kızgınlık gösteriyorlar. Derken öteki yüze çıkıp güneşi gördün. Tabii, çektiğin zahmetleri ancak sen bilirsin. Yine vahşet dolu yere döndün. Tepende karanlıklar.
Oysa sana lâzım; güzelliklerle donanmış kalp gözünü ışıklandıracak, aydınlık bir dünya. Sendeki cesaret, büyük tehlikelerle dolu bu yere girmekte, sana en büyük destek.
İkinci yolda yeryüzünün tabiatı, yerin karakteri çıkar karşına. Basıp geçersin o tarafa; ya fıtrî / doğal bir tünelden titreyerek ve nazlanmadan fakat yalvararak.
Fakat o zaman tabiatın zeminini eritecek, yırtacak bir madde........
© Önce Vatan
visit website