TÜRKİYE BİR DEPREM ÜLKESİDİR. BUNA RAĞMEN TEDBİR ALMAMAK, BİLEREK VE İSTEYEREK KATLİAMI DAVET ETMEKTİR
Yeni Türkiye'nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacıyla mütenasip olacaktır.-
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk-(1923)
17 Ağustos 1999 Gölcük-İzmit- Adapazarı Depreminin üzerinden 25 yıl geçti fakat hafızalardaki korkunç görüntüler henüz silinmedi. Ogün yıkılan şehirlerde depremin fiziki yıkıntıları tamamen kalktı ve her şey eskiye döndü. Ama deprem coğrafyasında bulunan ülkemizde diğer pek çok felakette benzeri acıları yeniden ve en son Kahramanmaraş-Hatay depreminde aynen yaşadık.
Depremde görülen manzaralar hiç değişmiyor. Hep ayni ihmal ve başıbozukluktan yıkılan binalar ve tuzla buz olmuş beton yığınlarının altında kalarak yitirdiğimiz masum canlar ile başarısızlıkla sonuçlanan kurtarma faaliyetleri.
17 Ağustos 1999’dan günümüze değişen bir tek olumlu şey, devletin ve sivil toplum kuruluşlarının deprem olduktan sonra bölgeye yetişmelerindeki hız ile yaraların sarılmasında kazandıkları büyük tecrübedir. Fakat bu tecrübe esas olarak muhtemel depremin yıkımını önlemeye yönelik değildir. Yapılanlar tamamen deprem olduktan ve yıkım meydana geldikten sonraki faaliyetlerle sınırlıdır..
Türk Devleti ve milleti depremde varını yoğunu harcar ve yaraların biran önce sarılması için olağanüstü bir çaba gösterir. Milletçe kenetleniş doğrudur. Fakat zamanlaması yanlıştır. İşin doğrusu deprem olmadan bu birlikteliğin sağlanması ve gereken bilimsel önlemlerin önceden alınmasıdır. Ülkemizde meydana gelen depremlerin çok üstünde şiddette depremlere devamlı maruz kalan Japonya gibi ülkelerde tek can kaybı olmazken ve binalar un gibi dağılmazken, neden hâlâ bizim ülkemizde meydana gelen yıkımlardan ders alınarak önceden tedbir alınmaması anlaşılır gibi değildir.
İşte sorun buradadır. Çözülmesi gereken husus, deprem sonrasında meydana gelen yaraların sarılması değil, böyle yaraların meydana gelmesini önleyecek tedbirlerin alınmasıdır. Deprem sonrası meydana gelecek yıkımların maliyetinin deprem öncesi alınacak tedbirlerin maliyetinin beş katı olacağını bilim adamları adeta haykırmaktadır. Fakat seslerini duyan makam yoktur.
Oysa deprem bu toprakların bilinen gerçeğidir ve daha binlerce yıl toprak yerleşene kadar bu doğa olayı durmayacaktır. Buraları vatan bilip, yurt tutan bizlerin bu zamansız gelen düşmana karşı bilinçli bir şekilde hazırlanmamız gerekir.
Nitekim Anadolu halkı genellikle toprak ve yığma taştan yapılan tek katlı depreme dayanıklı evlerde oturarak bu afetten kendilerini korumuşlardır. Kendi canlarını güvence altına alırken, çok katlı ve görkemli sanat yapılarını ise zamanın bütün imkanlarını kullanarak en büyük depremlerde dahi ayakta kalacak ve nesilden nesle aktarılmasını sağlayacak şekilde inşa etmişlerdir. Bunların örneğini çevremizde tapınak, kilise, cami, medrese, köprü vs. olarak görüyoruz. Demek ki istenirse yapılabiliyor. Teknoloji ve bilim bugünkü ile mukayese edilmeyecek kadar geri olmasına rağmen binlerce insanın toplandığı bu mabetler her türlü........
© Önce Vatan
visit website