İNSANLARIN DOĞAL DİNİ İNANIŞLARI ASLA SİYASİ RANT ARACI OLARAK GÖRÜLMEMELİDİR
Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının sesine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taasupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk-1924)
Din, tanrıya inanma ve ibadet etme konusunda oluşmuş düşünce ve davranma düzenidir. Dinlerde tanrı, kainatı yaratan ve sınırsız kudretlerin kaynağı olan kutsal bir varlıktır.
Din duygusu doğal olarak her insanda mevcuttur. Din, oldukça kişisel ve karmaşık bir konudur. Her insanın kendi inançları ve kültürel değerleri doğrultusunda dini hususlarda farklı bir cevabı olabilir.
Dinler, insanlara ahlaki davranışlar, ruhsal rehberlik ve toplumsal değerler sunarak yaşamlarını daha anlamlı kılmayı amaçlar. Bütün dinler insanların hayatlarının anlamını ve amacını sorgulamalarına yardımcı olurken, aynı zamanda toplumsal düzeni ve dayanışmayı da teşvik ederler.
Dinler arasında farklılıklar olsa da, özünde insanlara sevgi, hoşgörü, saygı ve barış gibi evrensel değerleri öğretmeye yönelik oldukları söylenebilir. Bu nedenle, en doğru dinin aslında insanın kendi içinde bulduğu huzur, mutluluk ve anlam olduğunu söyleyebiliriz.
Özetle, din olgusu kişisel bir inanç meselesidir ve insanların manevi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri, ahlaki bir rehberlik sağlayabilecekleri, toplumsal düzeni destekleyebilecekleri bir yol olarak değerlendirilebilir.
Bizim iyi bir birey olmamızı, milletleşmemizi ve daha sonra da sağlıklı bir biçimde devletleşmemizi sağlayan temel unsurlardan biri olan din duygusu Anayasamızın "DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ"ni belirleyen 24'üncü Maddesi ile doğrudan yasaların korunması altına alınmıştır.
Peki, ülkemizde Anayasa ve yasalarla koruma altına alınan din duygusu nasıl irtica ile bağdaştırılıyor. Veya irticai faaliyetlerde din ön daima plana çıkartılıyor.?
Aslında İrtica, sadece din alanında görülen bir hareket değildir. Sosyal yaşamın her kesitinde irticai hareketlere rastlamak mümkündür. İrtica; sosyal ve politik bir hareket olup gayesi; Atatürk'ün deyimiyle "Atılan nâfi (yararlı) bir adımı ortadan kaldırarak eskiyi geri getirmektir." Bir başka deyiş ile irtica; toplumsal değişmelere ve gelişmelere karşı gösterilen ve akıl dışı yanı ağır basan bir karşı reaksiyondur.
Gerçekleştirilen her sosyal ve siyasi değişme, yararlı ve akla yatkın bir biçimde cereyan etmeyebilir. Bu bakımdan bu değişikliklere tepki gösterilmesi bazen normal karşılanabilir. Çünkü bunlar genellikle irticai bir karakterde değildirler. Ülkemizde sosyal........
© Önce Vatan
visit website