Hangi Yol, Ne Zaman
Kapitalizm dinle uzlaştı, sosyalizmi yendi; üstelik bunu lidersiz yaptı. Biz kapitalizmin “günbatımı”na ulaştığımızı sanırken bir de baktık ki, henüz daha şafağındayız. Bir o kadar da dinamik, enerjik ve davetkâr insanların gözünde. Bunun nedenleri niçinleri elbette geniş bir mevzu. Konunun sınırları bu yazının sınırlarını çok aşar. Ama insana dair şu mutlaka söylenmeli: bilim, teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, insanın “anlam” ihtiyacını karşılamaya yetmeyecektir. “Ne yapmalı, nasıl yapmalı” sorununa yanıt hep anlam arayışlarıyla birlikte olmak durumunda kalacak. Bu da ya bir ideolojide ya bir din veya benzeri bir inanç sisteminde olacaktır. Bir biçimiyle inanç, insanların içinde var olmaya devam edecektir.
Zira, aslında hayat bir yorumdur. Bilimin ve teknolojinin ise yoruma ne müsaadesi ne de ihtiyacı vardır. Teknoloji insanı yorumlar; insan onu değil. Ama inanç yoruma açıktır; insanlar onu istediği gibi yorumlayıp ahlâkileştirebilirler. İnançlarına kendilerine göre değer katarlar; tinseldirler. Teknolojinin değeri kendinden menkuldür; maddidir.
İnanç ve bilim ilişkisi aynı düzlemde birbirini kollayarak, paralel bir biçimde gittiğinde Batı demokrasileri doğdu. Bizim de içinde bulunduğumuz İslam coğrafyasında süreç çok farklı ilerledi. Söz konusu ülkelerde dinin halklar üzerindeki etkisi çok fazla; halkın dinin üzerindeki etkisi yok denecek kadardı. Toplum, inanç ve bilim karşılıklı etkileşim içinde olduğunda, birbirlerini etkileyebildiklerinde toplumsal yaşamı da olumlu biçimde etkileyebilirlerdi. İslam ülkelerinde “kıyamet”, söz konusu ilişki din lehine tek yanlı işlediğinde koptu. Oysa diyalektik diye bir şey vardı hayatta. Batı’da Hıristiyanlık Avrupa’yı şekillendirirken, Avrupa’da Hıristiyanlığı şekillendirdi. Batı kapitalizmi, ihtiyacı olan dini yarattı. İnananı, inanmayanı; sağcısı, solcusu “başardı” bunu. İhtiyaç olan laikliği üretebilirdiler. İslam ülkeleri halkları bunu yapmaktan kaçındı.........
© Nokta Haber Yorum
visit website