28/2; Millet Meclisi’nin anlatılmayan hikayesi
28. Yasama dönemi ikinci yasama yılı 29 Temmuz günü sokak hayvanları ile ilgili teklifi oyladıktan sonra tatile girdi. Ardından biri Mahmud Abbas’ın konuşmacı olduğu, diğeri Can Atalay ile ilgili AYM kararının görüşülemediği iki olağanüstü toplantı daha yapıldı.
Olağanüstü toplantılar hariç genel kurul 112 defa toplandı; hayatımızı belirleyecek 50 uluslararası anlaşma onaylandı, 20 de kanun teklifi geçti. Bu tekliflerin hepsi iktidarın acı reçetelerinin bir parçası idi. Ne olduklarını birkaç yıl sonra bizzat öğreneceğiz.
Peki bu yasama yılında ne oldu? Bize gösterilen siyaset doğru mu? gibi yüksek bir katılımla 14 Mayıs 2023’de seçilen Meclisteki partiler bu oranı dikkate alıyorlar mı ya da 31 Mart seçimlerinde halkın gösterdiği politik okumanın karşılığını Meclis’te gösterebiliyorlar mı? Asıl önemlisi bunu biz nasıl fark edeceğiz, ölçebileceğiz?
Öncelikle "Meclis’in yasama faaliyetini neden ölçüyoruz?” sorusuna cevap vermek gerekiyor. TBMM’nin yasama ve denetleme görevi var. Denetleme görevinde yapılan değişiklik ile sözlü önergeler kapısı kapatıldı ve yazılı önergeler de hem içerik hem de işlev açısından zayıflatıldı. Burada iktidarın denetletmeme çabası kadar, muhalefetin normalde kamu belgelerinde bulabileceği bilgilerle eleştirmek yerine işin kolayına kaçıp önergeye sorması durumu söz konusu olabiliyor.
Bu durumda yasama kritik hale geliyor. Yasama uygulamamanın ilk adım düzenlemesi. Bunu yürütmenin ikinci adım düzenlemesi de diyebileceğimiz ikincil mevzuat (yönetmelik, tüzük vs..) takip ediyor ve sonrasında uygulanıyor. Başımıza bir olay geldiğinde bu zinciri anlamak zorunda kalıyoruz ve bu oldukça zor ve teknik bir süreç. Sadece TBMM’nin yasama süreci deyince gelen teklifin komisyona havalesi, komisyonda görüşülmesi, raporunun hazırlanması, genel kurula gönderilmesi, görüşülmesi ve oylama gibi aşamaları sayabiliriz. Bu süreçte olanların/olabileceklerin halka anlatılmaması, gelişmelerin saklanması ve bilgilerin deforme edilmesi sık sık karşılaşılan bir durum. Eğer bir kanun teklifi için mücadele ettiyseniz bu karmaşıklığın ve sorunların ne demek olduğunu bileceksiniz.
Yasamayı Örgütlemek!
Eğer bir vekil görevini yapıyor ise komisyona üyesi olmasa bile katılır, burada halkın/seçmenin görüşünü savunur, komisyon sonrası rapora itirazların girmesini sağlar, toplumda örgütler ve bu süreci Genel Kurul aşamasında da devam ettirerek oylamaya katılır. Dolayısıyla bu zinciri kısmen yapan az sayıda vekili belirlemek mümkün ama kolay değil. Ancak oylamaya bile katılmayan birisi bu yasama sürecinin hiçbir aşmasında yok demektir. Bir başka deyişle yasa yapma süreci, yani yasama da örgütlenebilir bir şeydir ve bunu hiç yapmayanı sadece oylamalar üstünden ölçebilirsiniz.
Özetle, oylama karnesi vekilliğin minimumunu ölçmek anlamına geliyor. Oylamada bile yoksanız Meclis’te yoksunuz diye düşünebiliriz.
Oylamalar üstünden karar verecek isek burada bazı kabullenmeler yapmamız kaçınılmaz olacaktır:
1- Vekillerin ait olduğu parti yasama yılı başındaki parti baz alınmıştır. Yaşama yılı sonu da alınabilir elbette ama sadece partilerdeki küsuratları değiştirirken bu analizi hiç değiştirmez.
2- Vefat eden (Hasan Bitmez), belediye başkanlığına geçen (yerel seçimden sonra 4 CHP’li), vekilliği düşürülen (Can Atalay) ya da bakan olan (Murat Kurum) vekillerin oylamaları bu tanıma dahil oldukları an cetvelden çıkartıldı.
3- Her ne kadar parti seviyesinde bakmış olsak da, bazı durumlarda iktidar bloğu (AKP-MHP-YRP-HÜDAPAR-DSP) Millet İttifakı (CHP-İYİP-SP-DEVA-Gelecek- DP) ve Emek ve Özgürlük ittifakı (DEM-TİP-EMEP-DBP) diye ayırmak sadeleştirici oluyor. Özetle 5 6 4 gibi bir dağılım ve buna ek olarak bağımsızlar diye........
© Muhalif
visit website