Uzay Vatan’ım - I (*)
Gecenin karanlığı. Dirseklerimi balkon korkuluklarına dayamış, kollarımı kavuşturmuş, gökte parlayan yıldızlara dalmışım. Ay yok. Yıldızlar, daha parlak.
Derin bir iç çekmemle birlikte omuz başımda karımın sevecen sesini duydum.
- Hayrola Arif, bir derdin var senin, dedi.
Ne zaman geldi, ne zaman yanı başıma dikildi, ne zamandır beni izliyor… Farkında değilim. Zaten ne zaman dara düşsem, kendimi sıkıntıda hissetsem, yanı başımda bulurum. Düştüğüm kuyudan çekip çıkartır beni.
Duruşumu bozmadan: “Vatanı özledim Nebahat.” dedim.
***
Avrupa’da gurbetçilik yaptığımız uzun yıllar boyunca bu özlemimi sık sık dile getirmişimdir. Kimi zaman diz dize konuşmadan sessizce oturur, kimi zaman sarılır; birbirimize vatan olurduk.
On yıl önce kesin dönüş yapmış, oturduğumuz bu evi satın almış, emekliliğin tadını çıkarıyorduk. Huzurlu bir yaşamımız vardı. Ve Nebahat uzun zamandan beri vatan özlemimi ilk kez duyuyordu.
Dönüp bakmasam bile yüzündeki şaşkınlığın farkındaydım
Yaslandığım balkon korkuluğu üzerinden doğruldum. Nebahat’a dönmeden, parmağımla göğü gösterip, “Bak şu parlak yıldızları görüyor musun? Yedi tane, cezve şeklinde… İşte o Büyükayı. Şu üç yıldız, cezvenin sapı. Dibindeki iki yıldızdan hiza al, aralarındaki mesafeden beş kere şu yana kay… İşte o Kutup Yıldızı. Kutup Yıldızı da Küçükayı’nın ucundaki yıldız.”
Parmağım kutup yıldızını gösterirken, başımı Nebahat’a çevirdim. “Orası uzay!” dedim.
Anladığını, bakışlarından anlamıştım. Zaten buraya kadar anlayamayacağı bir şey yoktu. Ömrümüz boyunca her fırsatta yüzümüzü gökyüzüne çevirdiğimiz her karanlık gecede anlattıklarımdı bunlar. Ve her seferinde ilk kez dinliyormuş gibi dinlerdi. Yıldızlar hakkında........
© Muhalif
visit website