Keşke beni de taşlasa…
Kendimi bildim bileli oyuncağım kafiyelerdi.. Okuma-yazmayı söker sökmez bu oyuncaklarla oyunlar oynamaya başladım… Bu oyunların isminin şiir olduğunu öğrenmem birkaç yıl alacaktı…
Sonra oyun arkadaşım vezin geldi.. Önce parmak hesabı yani hece; sonra hece sonlarının uzunluk kısalık uyumuna dayanan aruz… Bu oyun arkadaşlarımla epey oyunlar oynadık…
Görücüye çıkma vaktim geldiğini düşünüp, daha lise başında Varlık dergisinin kapısına bir posta atıldı… Bu postanın içerisinde o yıllarda Varlık dergisinde, “Genç Rimbaud’larla Başbaşa” başlığını koyduğu sayfasında şiir değerlendirmeleri yapan küçük İskender’e gönderilmiş birkaç şiir vardı… Şiirler küçük İskender’in eleğine takıldı, kendine Varlık dergisinin sayfalarında yer bulamadı…
Üstelik o sayfada ismim verilmeden çok acı bir şekilde tenkit de edilmiştim… Yıllardır oynadığım oyunu yanlış oynadığımı söylüyordu küçük İskender; hâlbuki oyunun doğru ya da yanlışı mı olurdu?
İzzet-i nefsime dokundu bu yazı… Birkaç gün ruh gibi dolandım. Sonra İskender’e bir taşlama yazmaya karar verdim. 14 yaşımın şu taşlamasını o yaştaki bir çocuğun elinden çıkmış gibi okuyun lütfen:
Şairliğin gibi namın da “küçük”,
Ekşitirim seni şarap yaparım.
Gererim tel gibi ortadan cücük,
Çalarım sonra da rübap yaparım!
Ya bir adam gibi isim verirsin,
Ya bil ki gözümde adam değilsin,
Gençleri uyutan kötü birisin,
Üzerim seni çok bitap yaparım!
Şairim hem köyde, hem şehirde de,
Şiirle akarım her nehirde de,
Geçerim üst lige bak şiirde de,
Şiirimi ciltli kitap yaparım!
Erdemî şairdir sense bir cacık,
Bir bilgin bulunmaz inan şuncacık,
Asla dolandırmam sözüm apaçık,
Bak seni “İskender........
© Muhalif
visit website