menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TARİKATLAR BİZİM NEYİMİZ OLUR?

13 6
29.02.2024

Tarikatlar her şeyden önce ülkemizin sosyolojik bir gerçeğidir. Din içerisinde bir anlayış ve yaşantı şekli olarak bilinen tarikatlara temel teşkil eden tasavvuf, İslâm’daki manevî hayatı, ahlâkî değerleri ve dinî gerçekleri kendine özgü bir şekilde ifade etme ve yaşama biçimidir.[1]. Tarikatların esas aldığı mistik tecrübe, aslında insanın psikolojik yapısını anlamaya ve ruhi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir deneyimdir. Bu deneyimin temeli, mensuplarınca Hz. Peygamber’in ve sahabenin yaşantısına dayandırılmaktadır.

Milâdî 8. Yüzyıldan itibaren bireysel/dinî bir hareket tarzı şeklinde gelişmeye başlayan tasavvuf anlayışı, zamanla İslâm dünyasının pek çok bölgesine yayılmış, 11. Yüzyıldan sonra tarikat şeklinde kurumsallaşmıştır. Daha sonra tekke, zaviye ve dergâh adı altında güçlü bir oluşum haline gelmiştir. 12. ve 13. Yüzyıllarda Anadolu, İran, Orta Asya, Suriye ve Mısır gibi İslâm topraklarında tasavvuf ve tarikat anlayışının kurumsal yapısı olarak yaygınlaşan tekkelerde[2] halka bir çeşit din eğitimi verilmiştir.

Tarikatlar, Kuzey Afrika ve Orta Asya başta olmak üzere, İslâm’ın diğer ülkelere yayılmasında ve bu ülkelerin kültürel hayatının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Tekkeler, kuruluşundan itibaren halkla kolay iletişim kurabilen ve sosyal yaşantıyı yönlendiren bir görüntü sergilemiştir.[3] Haçlı seferleri başta olmak üzere, dış saldırılar karşısında dinî duyguların ve kahramanlık hislerinin bir arada canlı tutulmasını sağlayan tekkeler, yurt savunmasında ve ülke bütünlüğünü korumada aktif bir rol üstlenmiştir.[4]

Kuruluşundan itibaren tekke, zaviye ve dergâh şeklinde teşkilatlanan tarikatlar, Müslümanlarca önemsenen mescit, cami, mektep ve medrese gibi din eğitiminin verildiği kurumlar arasında yer almıştır. Küçük köylerden kalabalık şehirlere kadar dinî ve ahlâkî düşüncenin korunup gelişmesi sürecinde önemli rol üstlenen tarikatlar, yüzyıllarca halka din eğitimi ve din kültürü alanında hizmet vermeye devam etmiştir.

Tarikat ocağının eğitim kurumu olan tekkelerde bir yandan din eğitimi faaliyetleri yürütülürken diğer yandan da halkı aydınlatmaya yönelik eserlerle insanların sevgi ve saygısı kazanılmıştır. Türkistanlı Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye kadar pek çok düşünürün katkısıyla geliştirilen Tekke Edebiyatı, bu amaca yönelik eserlerden oluşmaktadır.[5] Bu eserlerde bir yandan tarikat mensuplarına tasavvufun incelikleri ayrıntılı olarak anlatılırken, diğer yandan da halka dinî emir ve ibadetlerin yerine getirilmesi, dürüstlük ve ahlâklı yaşama konusunda nasihat edilmiştir.

Tekkelerde verilen eğitim, ağırlıklı olarak sözlü anlatıma dayalı vaaz şeklinde gerçekleşmiştir. Şeyhlerin belli gün ve gecelerde halka yönelik yaptığı vaazlarda genellikle ahlâkî konular işlenmiştir. Ayrıca, tasavvuf eğitiminde kitap ve risaleler yoluyla yazılı anlatım yönteminin kullanıldığı ve zaman zaman dinî mûsikînin gizemli etkisinden faydalanıldığı da bilinmektedir.

Tekke edebiyatında genellikle Allah sevgisi, insanın değeri, insanlığa ve diğer varlıklara hizmet, dünya hayatının geçici bir imtihan devresi olduğu, nefis terbiyesi ve ahirete hazırlık gibi konular işlenmiştir. Yazarlar, halkın anlamada güçlük çektiği ağır dinî konuları, fıkra, hikâye, menkıbe ve efsane şeklinde sembollerle ve kahramanların örnek davranışlarıyla anlatmaya çalışmıştır.[6]

Anadolu Beylikleri zamanında ve Osmanlı’nın ilk dönemlerinde........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play