menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“BİLİM AHLAKI” MI BİLİM İNSANININ AHLAKI MI?

74 1
11.05.2024

Her çağın kendine özgü, dinî, ahlakî, ilmî, siyasî, iktisadî ve sosyal sorunları olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Ancak bunlar arasında ahlakî sorunların geçmişte günümüzdeki kadar dikkat çekici bir konuma gelip gelmediği bilinmese de, günümüzde ciddi bir sorun haline geldiği bilinmektedir. Özellikle insanların göründüğü gibi olmama ve olduğu gibi görünmeme; birbirlerini aldatma, kandırma, kibir, haset, doyumsuzluk, bencillik, empati yoksunluğu ve vicdanların karaması gibi davranışların, en fazla şikayet edilen ahlakî konular veya sorunlar arasında yer aldığı görülmektedir.

Ahlak, kısaca iyi-kötü, doğru- yanlış olarak adlandırılan değerleri, kural ve ilkeleri ifade eder. Diğer bir ifade ile ahlakın, farklı bakış açılarına göre dinî, seküler, geleneksel, metafizik, rasyonel, pozitif , deterministik, fizyolojik, sosyolojik, psikolojik, iş ve çevre ahlakı gibi tanımlarla ele alınıp sınıflandırıldığı, incelendiği, bunu inceleyen bilim dalına da ahlak felsefesi denildiği bilinmektedir. Ancak bu sınıflandırmalardan bazılarının bir başlık altında toplanarak “bilim ahlakı” tanımıyla ifade edildiği de görülmektedir. Nitekim bu kavramı ilk defa 1982 yılında ikinci baskısı yapılan Albert Bayet’ in “Bilim Ahlakı” kitabıyla tanımıştım. Bayet, bu kitabında bilim ve ahlak ilişkisini ele alıyor ve “bilim ahlaka aykırı mıdır, bilim ahlak dışı mıdır ?” sorularına cevap arıyor ve konuya iki farklı bakış açısıyla yaklaşıyordu:

Birinci bakış açısına göre, “Bilim ahlaka aykırıydı.” Bunu da şöyle açıklıyordu: “1914 ile 1918 yılları arasında on beş milyon insan savaşta can verdi. Bu ölüm işi için kim silahlandırdı ulusları? Bilim. Bilimin yardımıyla, trenler, otomobiller göz açıp kapayıncaya dek, küme küme insanı ölüm alanlarına atıyordu hep, daha iyi araçlarla kuşanan fabrikaların, topların, tüfeklerin sayısı onun yardımıyla artıyordu. Onun yardımıyla ölüm saçan yaylım ateşleri düzenleniyor, uçaklar orduların, kentlerin üstünde uçup durabiliyordu: İnsan ölüleri, yaralılar, kesip biçmeler karşısında duygusuz kalan bilim, dünyanın gözüne yaman bir insan öldürme aracı gibi görünüyordu.”[1]

İkinci bakış açısında göre ise “Bilim ahlaka aykırı değildi”. Bunu da şöyle gerekçelendiriyordu: “ Bilimin işi görmek ve anlamaktır, ahlakınsa yönetmektir. Ahlakçı olması gerekeni, bilgin de olanı arar. İyi güzel ama, bu iki işi birbirinden böylesine aykırı ise, nasıl yolunu bulup onları dürüstçe birleştirmeye kalkışabilir insan? Ne astronomi bilgini yıldızda iyiyi kötüyü arar, ne de fizikçi atoma doğru yolu göstermeye çalışır: Öyleyse toplumbilimci, insanda ne iyiyi kötüyü araştırmaya yetkilidir, ne de ona doğru yolu göstermeye. Gerçeğin incelenmesinden başka bir şey olmayan bilim, ülkü bulmaya kalkacak olursa eğer, rolünü bırakır ve artık bilim olmaktan çıkar. Bilmekte usta, iyiyi kötüyü göstermekte güçsüz olan bilim, özü gereği ahlak dışıdır. Ondan bir takım “yaşama kuralları” istemek, onu küçümsemek, ona ihanet etmek olur. İleri sürülen karşı düşünce bu, işte. Yabana atılacak gibi de değil doğrusu. Bunu hafiften almak niyetinde değilim. Tam tersine bu karşı düşüncenin gücünü göstermek istiyorum. Çünkü bana kalırsa, bunca seçkin kafalar bunun gücünü........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play