BELÂGATİN TARİHÇESİ
Belagatin tanımı ve gayesi üzerinde durduk. Fesahati tanımlayıp belagatle mukayesesini yaptık. Bu yazımızda da belagatin tarihi seyri üzerinde duracağız.
Belâgat, insanda doğuştan var olan bir duygu, bir meleke olduğu ve insanın, düşüncelerini onunla daha iyi ifade ettiği için, onun, insanla beraber başladığı kanaatini taşıyabiliriz. Kur’an’da bu hususta şöyle bir bilgi verilmektedir:
الرَّحْمَنُ {1} عَلَّمَ الْقُرْآنَ {2} خَلَقَ الْإِنسَانَ {3} عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
“Rahman (O çok merhametli), Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı ve ona beyânı (düşüncelerini açıklamayı) öğretti.”[1]
Bu ayetlerde söz konusu olan beyan özelliği ile insanın, diğer varlıklardan, tüm hayvanlardan ve cinlerden üstün kılındığı haber verilmektedir. “Beyân” kelimesi, tefsirciler tarafından çeşitli şekillerde yorumlanmaktadır. Bunu mantık, kelam yani söz söyleme sanatı anlamında yorumlayanlar da vardır.[2] Buna göre “Belâgat, henüz ilim haline gelmeden önce halkın dilinde, şairlerin şiirlerinde, yazar ve hatiplerin ifadelerinde vardı” diyebiliriz. Eski zamanlardan beri özellikle Araplar arasında belâgatin, sade ve fıtri bir meleke olarak varlığı kabul edilmektedir. Araplar, bu meziyeti kazanmak için ne bir kitap okumuşlar ne de bir hocayı dinlemişlerdir.[3] Bununla beraber Kur’an bize, birçok yönden o zamanki Arapların belâgatte çok ileride olduklarını göstermektedir. Çünkü peygamberlere gelen mucizeler, kavimlerinin çok üstün oldukları alanlarda meydan okuyacak şekilde olmuştur. Kur’an-ı Kerim de Araplara dil, edebiyat, belagat ve fesahat açısından meydan okumuştur.[4] Ayrıca bu meydan okuma, kıyamete kadar devam edecektir.
Arap Edebiyat tarihinde belâgat çalışmaları, genel olarak cahiliye dönemi ve İslâm dönemi diye iki kısım halinde mütalaa edilmektedir. Cahiliye döneminde belâgat çalışmaları, edebî tenkit şeklinde başlamıştır. Kimin daha güzel şiir söylediği, hangi şairin........
© Mir'at Haber
visit website