“HÛ”NUN İKİNCİSİ OLMAZ
Yaratılış sahnesine çıkmış tüm varlıklar, bütün yönleriyle hikmetli küllî bir plânla uyumlu olarak belli bir amacı gerçekleştirmek üzere evrende yer almışlardır. Yâni evrende hiçbir şey “tesadüfî” değildir ve soyut ya da somut her şeyin varoluşu bir anlam taşımakta, bir amaca dayanmaktadır. Bu gerçeklik Sad/22. âyette Yaratıcı Kudret tarafından şöyle dile getirilmiştir: “Biz, hakikati inkâr edenlerin sandığı gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık”.[1] Bir başka âyette ise Allah bize “Şunu bilin ki, gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan hiçbir şeyi bir oyun, bir eğlence olarak yaratmadık”[2] demiştir. Yine bu âyetin devâmında göklerde ve yerde var olan her şeyin Allah’ın olduğu, O’nun yanında yer alanların, O’na kulluk etmekten asla kibre kapılmadıkları, usanmadıkları, üstelik gece gündüz bıkmadan/yorulmadan O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini anıp durdukları da vurgulanmıştır.[3]
Vurgulanan bir başka gerçeklik de göklerde ve yerde sınırsız kudret ve yüceliği ile sadece Allah’ın hükmünün/idaresinin geçerli olduğudur. Kur’ân, eğer böyle olmasaydı yâni Allah’tan başka ilâhlar bulunsaydı, bunun sonucunda her iki âlemin de kargaşalık/fesad içerisinde yıkılıp gideceğini söylemektedir.[4] Bunun anlamı “Lâ ilâhe illâ hû” yâni “Hû”dan başka hiçbir ilâhın olmadığının bir kez daha tekrarıdır. İşte Bakara/255. âyetinin devâmında da bu gerçekliğe rağmen “Hû”nun yanına –iyi niyetle dâhi olsa– başla ilâhlar sürmek isteyenlere şu soru sorulmaktadır: “İzni olmaksızın, O’nun katında/huzurunda kim........© Mir'at Haber
