İrfanın Hayme Ana’sı; Alev Alatlı...
Çok önemli bir münevverini yitirdi Türkiye.
Entelektüel düşünceye katkıları ne kadar yazılsa az.
Düşünen insanın kaybı, daha fazla acı vermekte.
Onlar öteye gitseler de, arkalarında bıraktıkları yapıtlarla bu dünyadan kopuşları gerçekleşmemekte.
Titizlikle vurgulardı, “en büyük günah, bilgisizlik değil, kötülüktür.”
Ülkemizin kara yazgısını dokuyanların farkındaydı;
“Bir kalem darbesiyle lümpen ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur.
Ama helal değildir yaptığı”.
Hakiki aydındı.
Ömrünü okuyarak, düşünerek, yazarak, konuşarak geçirdi.
Vaktine sahip çıktı; “dolaşmayı seven biri değilim, zaman ziyanı gibi gelir. Zaman kavramı benim için önemli. Bir şeyi yaparken neyi
kaçırıyorum diye düşünerek yaşadığım için vaktimi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Saniyeler bile kıymetli”.
Geçmişin nehirleri ile beslenip “Nasihatnameler” ile kolları ağrıyana bedeni yorulana değin geleceğe meş’ale tuttu.
Ulusal bilinci hep yeşil tutmaya uğraştı.
“Fesuphanallah” ve “Hafazanallah” ile nesillere Batı’nın gerçek yüzünü gösterdi.
Antik Yunan'a, Roma’ya, Nazizm'e, ABD’nin kuruluş kodlarında rastladığında anladı ki; "Bu dünyaya Amerika'nın şedit dünya görüşü değil de
Osmanlı'nın adaleti önceleyen muti dünya görüşü hâkim olsaydı, gezegen bu hale gelmezdi."
İrfanın Hayme Ana’sı oldu;
“Ey, Oğul! Gençsin.........
© Milli Gazete
visit website