Bakarsan berbat, bakmazsan!
Salı
Bazen bir şiir çok şeyi ifade eder, fazladan söz söylemeye gerek kalmaz. Birkaç şiir var, dönüp dönüp aynı yerde bizi yakalıyor. Dünyanın düzeni böyle. Bertolt Brecht’in, ‘Halkın Ekmeği’ şiiri de bunlardan biri… Bugün de gündemi şöyle bir baştan aşağı okuyunca günün özeti bu şiire denk düşüyor. Adalet saraylarından yükselen çığlıklar, sokaklardan yükselen yokluk ve onun getirileri bize gösteriyor ki halkın ekmeği artık ortamdan çekilmiş. Ne bolluk ne de bereket…
“Bilin: Halkın ekmeğidir adalet,/Bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,/bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat,/Azaldı mı ekmek, başlar açlık,
bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerde yoğrulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire.
Bilirsiniz, nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.
Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.
Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?/Öteki ekmeği kim pişiren?
Adaletin ekmeğini de/kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi,/Bol, pişkin, verimli.”
Çarşamba
Akif Emre, “Muhafazakâr Makyevelizm, sadece sistemi yaşatmak için değerleri araçsallaştırmakla kalmaz, doğal sonucu olarak değerleri çürütür” der. Bu tespit elbette çok haklı ve doğru bir yerden bize bir şeyler söylüyor. Eleştirel akla sahip olmayan toplumların giderek sisteme bağımlı hale gelmeleri neticesinde gerçek bağımsızlıkla bağımlılıkları arasındaki uçurumun ne denli derinleştiğini idrak edemeyecek kadar kati ve bağnaz bir hale geldikleri her fiillerinden sonra belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Bugün yaşadığımız birçok olayın ardında, Müslüman kimliğini benimsemiş insanların gerçek ile yüzleşmeden herhangi bir gelecek tasavvuru ortaya koymaları mümkün olmadığı gibi kendilerine orijinal bir yön tayin etme imkânı da bulamayacaklar. İçinde bulundukları hali idrak etme noktasında sürekli ezberlerle hareket eden bir toplumun imkânından yoksun olduklarını bir tek kendileri göremezler. Bu yüzden çözümden ziyade sürekli sorunların parçası olmaları kaçınılmaz son olarak hanelerine düşer.
Hakikat adına yola çıkıp sürekli hakikati tevil etmeye çalışanların bir erdem mücadelesi vermeleri, hakikati sadece hakikat olarak benimsemeleri oldukça zordur. Bu yüzden her travmada hakikati araçsallaştırdıklarından dolayı hakikat namına ortaya koydukları şey kendi zanları ve de kuruntularından başka bir şey değildir. Sadece günü kurtarmak için kendilerine konum belirleyenlerin kendilerinden başka........
© Milli Gazete
visit website