menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Akvaryumun suyu değişti

13 1
21.04.2024

“Bir yele ırmağı gündüz gece

Atlar akıyor içinde

Ayrı ayrı durur göğüslerin

Sanırsın güvenmiş her biri yekdiğerine

Susamışsın o damarlı yanakların

Yarılmış güneşe doğru pençe pençe

Her sabah serinlikle kente çıkarsın

Durur bu zarif can da dilenciler içinde

Serin sular kırlar ıtır kokuları uçaksavar topları

Hepsini alsan sıksan sıksan da yine

Bir yele ırmağı arıyor

At akıyor içine”

(Cahit Zarifoğlu, Edebiyat, Şubat 1974)

SALI

Dino Merlin, 12 Haziran 2007’de Millî Gazete’ye verdiği röportajda; “Marşlar masada değil, kalpte yazılır. Kalpten söylenirler. Ben bu marş ve şarkıları yazarken şarkı veya marş olsun diye yazmadım. Ben bunları kendi kalbim için yazdım. Kalbimin atmaya devam edebilmesi için yazmam gerekiyor. Yazdıklarım diğer insanların kalbiyle de birleşince büyüyor” diyor.

Uzun zamandır güzel marşlar dinlemiyoruz, yazılamıyor da! Bunun nedenleri hakkında düşünürken karşıma bu röportaj düştü. Dino Merlin’in işaret ettiği bu nokta belki de diğer nedenlere de şamil olabilir. 2000’li yıllar ile ülkedeki Müslümanların giderek muhafazakârlaşması, hatta kendini İslamcı olarak tanımlayanların liberalleşmesi ve birer tatlı su varlığı haline gelmeleri bu ruhsuzluğun bir göstergesidir. Zamanla iktidar nimetlerinin obezleştirdiği her yapı, her kurum 2018’den sonra giderek milliyetçileşerek toksikleşmesini tamamlamış oldu. Elbette böylesi toksik bir ortamda hakikat namına hiçbir şey gerçekleşemez.

Eldeki her iş sistemin hoşnutluğunu bozmayacak şekilde yol aldığından herkes kendi pozisyonundan memnun bir şekilde hayatını sürdürmeye çalışıyorlar. Ne kadar becerebiliyorlarsa! Yani kısacası alan memnun satan memnun kimin umurunda ki! Sıkışınca ruh çağırma seanslarına hep bir ağızdan katılırlar. Ruh çağırarak ruh gelmediği gibi, nostalji yaparak da ancak insan kendine bir müddet avuntu sağlayabilir. Geçti (göçtü) kervan!

ÇARŞAMBA

“Batılılar!

Bilmeden

Altı oğlunu yuttuğunuz

Bir babanın yedinci oğluyum ben

Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden

Babam öldü acılarından kardeşlerimin

Ruhunu üzmek istemem babamın

Gömün beni değiştirmeden

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben

Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:

Karşınızdakini değiştirmek

Beni öldürseniz de çıkmam buradan

Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki

Fakat değişmeyecek ruhum

Onu kandırmak için boşuna dil döktüler

Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler

O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı

Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı”(Sezai Karakoç /Masal)

Paul Valery, “Önemli olan tüy gibi hafif değil, kuş gibi hafif olmaktır” der. Her seçim sonrası böyle tüy gibi hafif tiplerin ortaya çıkıp kendilerinden ağır kelam etmeye çabalamaları komik olmaktan öte ciddiye alınacak bir taraf da barındırmıyor. Kendilerini bir şey sanarak kasım kasım kasılarak sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi yapıp saçmalamalarını, kinlerini nefretlerini, bütün hazımsızlıklarını kısacası içlerindeki kötülüğü dışa vurmaktan çekinmeyen bu tipleri de anlıyorum.

Kendilerine ait uzaydan dünyayı........

© Milli Gazete


Get it on Google Play