Orta Doğu’nun İkilemi
Adlandırılması üzerinde belirsiz ölçüde birtakım çekincelerin bulunduğu söylenebilse de kastedilen coğrafi mekânın neresi olduğu konusunda kuşkuya yer olmadığı açıktır. Gerçi kapsadığı coğrafi mekânın bazı yaklaşımlarca genişletildiği görülmektedir. Genişletilmeye neden olan bu tür yaklaşımların çıkış ya da odak nokta olarak aldıkları olguların önemli bir payı olduğu söylenebilir. Mesela 20. yüzyılda tarih üzerine çalışmalarında yeni bir bakış açısı ortaya koyan ve “Annales” dergisi etrafında toplandıkları için bu adla anılan tarihçilerden Braudel, “Akdeniz”i merkeze koyarak bir sınır çizmeye çalışır. Ona göre, sadece deniz olarak Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler değil, iktisadi, kültürel vb. yönden bağlantıları bulunan ülkeleri de “Akdeniz Dünyası”na dâhil etmek gerekir. Böylece “Akdeniz Dünyası” sınırı içine Türkiye, Mısır, Suriye, Fas, Tunus, Cezayir, İspanya, Fransa, İtalya başta olmak üzere, Nil, Fırat ve Dicle gibi büyük nehirlerin kuşattığı geniş bir coğrafi mekân girmektedir. Tabii bu coğrafi mekân kendi içinde alt bölümlere ayrılabilmektedir.
Tarihi sürece bakıldığında, Akdeniz Dünyası deyimi yanında, İngiliz kaynaklı Orta Doğu adlandırması daha bir yaygınlık kazanmış olsa da, etki ve önemi hemen her dönemde belirleyici bir konum işgal edegelmiştir. Nitekim 20. yüzyılın başlarında, yıkılması mukadder görülen Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılmasının nasıl olacağı konusunda yoğun çatışmaların yaşandığı süreçte, Britanya/İngiliz İmparatorluğu şu politikayı uygulamaya koymak istiyordu. Mısır Valiliği ile Hindistan........
© Milli Gazete
visit website