Asrın sükûneti
Ezilen, sömürülen, zulmedilen halklara hasredilebilir. Dünyanın belli başlı bölgeleri, emsali görülmemiş acılarla, soykırımla, kanın akışkanlığıyla çalkanırken, zulüm çarkına elini kolunu ve de beynini kaptıranlar ilginç şekilde dingin, durgun, müsterihtir. Belki kulaklar tıkalı, gözler kapalı, kalpler huzurlu da değildir ama halklar, sistematik işleyen, dozajı gittikçe artırılan ve bizzat üstünde denenen her şiddete, zulme, kötülüğe alıştırılır. Bundan böyle salgın hastalık dolayısıyla her gün ölü sayısı vermek, depremde evi başına yıkılan insanların zamanında yardımına koşamamak bir yana, net olarak hayatını kaybedenlerin oranını bile bilmemek, Gazze’de katledilenlerin sürekli olarak sayımını yapıp çocuğa, kadına, yaşlıya oranlamak olağandır!
Doğal ve yapay afetlerde cenaze levazımatçılığı dışında bir işlev görmeyen yetkililer, halklar tarafından yetkilendirilen ama bu ellerine geçen imkânları kişilerin tensip buyurmasına bağlayanlar, bu topraklar için huzurun zirvesidir! Siddhartha Gautama gibi dünya nimetlerinden artık zevk almaz hale gelince terk-i dünya eyleyip tasarrufa gittiklerini lanse eden nazırlar, muhtemelen sebep oldukları cümle zulümler, ölümler, cürümler için en ufak vicdan sızısı hissetmezler. Gerçi olmayan şeyin sızısını aramak zaten beyhudedir. Olansa işte Budha uyanışı yahut uyanıklığı gibi bir şeydir. Millet fakrı zaruret içinde harap ve bitap düşüşünün acısını geçici sığınmacılardan çıkaradursun, zamanın tasavvuf erbabı erincinden, huzurundan, rahatından edilmenin telafisini tasarruf nümayişinde bulur. Elbette bu tasarruf tedbirlerinin ana nedeni........
© Milli Gazete
visit website