Asrın Kefareti
Bir deprem yaşanır. Üstünden bir yıl geçer. Sonra çok yıl geçer. Maruz kalanlar dışında etkisi geçer. ‘Depremin yaralarını sarmak’ diye bir tabir vardır. Onun modası da geçer. Ölen ölür. Kalan sağlar mağdurdur. Mağdurun dili olmaz. ‘Mağdurun Dili’ ifadesini bir kitap ismi olarak Nurdan Gürbilek kullanır. Edebiyat, sanat, sinema alanında mağduru oynamanın tezahürlerini anlatır. Görsel, yazınsal, işitsel anlamda oluşumuna devam eden bir mağdur dilinden söz edilebilir. Ayakları yere bassa da gerçekliğe, hayata, yaşanana tekabül etmez. Çünkü mağdur olanı mağdur eden bir faktör, bir özne, güç vardır. Gerçekte yaşanmaması gerekeni yaşatan ya da sebep olan yahut müdahil olmayan odur. Yeniden kurgulanan her şeyde oynatan da odur. Düğmeye basan, emri veren, ‘action’ diyen, ihmal eden, görev biçen ve taksim eden odur. Mağdur eden, mağdurun sesini duyurmasına fırsat vermez. Sesini duyurabilen susturulur. Susturulamayan manipüle edilir.
Mağduriyetin kefaretini de mağdur olan öder. “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?” sorusunun yanıtını vermek mağdura kalır. Hataylılar ve merkezi yönetimin elini tutmaya yanaşmayan yerel yönetimler, güçten yana olmamanın kefaretini öder. Ödeyemeyen itina ile borçlu çıkarılır. Aradan geçen zaman yaraları iyileştirmez, derinleştirir. Şifa niyetine insanların yüzüne nerede yanlış yaptıkları okunur. Bir ‘Bu kafayla siz daha çok deprem yaşarsınız, yardıma koşan da........
© Milli Gazete
visit website