Hac, Kurban, Bayram ve Gazze'de…
Doğu Türkistan’da, Yemen’de, Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Filistin’de dahası Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı her yerde büyük bir kıyım, büyük bir hüzün, büyük bir soykırım var... Mazlumlar bir bayramı yine, yeniden, bir kez daha mâtemle karşılıyor...
İlk kıblemiz... Nebilerin yurdu... İsrâ ve mîracın tanığı Kudüs’ün gölgesindeki Batı Şeria ve Gazze’de Filistinliler tam 252 gündür kesintisiz soykırıma uğruyor...
7 Ekim’den beri aralıksız devam eden cani İsrail’in saldırıları sonucu 38 bin masum katledilirken, 86 bin yaralı hayatta kalma mücadelesi veriyor. Katil İsrail’in bütün dünya ve 2 milyarlık İslâm âleminin gözünün içine baka baka gerçekleştirdiği soykırımın bilanoçsu her geçen dakika daha da ağırlaşıyor. İsrail’in havadan, karadan, denizden bombaladığı Gazze artık dünyanın en büyük açık hava hapishanesini değil, en büyük mezarlığını andırıyor... Evleri başlarına yıkılan, yurtlarından sürülen 2 milyon 300 bin mustazaf ellerini semaya açmış, gözyaşları içerisinde,“Hasbünallahu ve ni’mel vekîl, ni’mel Mevlâ ve ni’men nasîr” yakarışıyla arşı titretiyor....
7 Ekim’den bu yana kesintisiz İsrail’in havadan, karadan, denizden bombaladığı Gazze artık dünyanın en büyük açık hava hapishanesini değil, en büyük mezarlığını andırıyor...
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin, “Şarktaki bir Müslümanın ayağına diken batsa, garptaki Müslüman o ayağına diken batan kardeşinin acısını hissetmedikçe kâmil manada iman etmiş sayılmaz” uyarısını bir kez daha hatırlamanın utancıyla Kurban Bayramı’na “hoş geldin” diyoruz... Bir bayramı daha kalpleri paramparça eden bir hüzünle karşılıyoruz...
Mâtem evine dönmüş İslâm âlemindeki acılara, sıkıntılara rağmen buruk da olsa bu bayramı Rabbimizin bir hediyesi olarak kutlayacağız... Birbirimize kenetlenip, umutlarımızı yeniden kuşanacağız... Bayramımızı evden eve, elden ele dünyaya taşıyacağız... Hâtemü’l Enbiyâ Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) emanetine ilelebed sahip çıkacağız...
***
KURBAN; ATEŞTEN DAHA BÜYÜK İMTİHAN
Hazreti İbrahim’i ateşten daha büyük bir imtihan bekliyordu. O şimdi yıllardır evlat hasreti ile yanıp tutuşan yüreğini tam teskin etmişti ki, Allah’ın emrini yerine getirme adına Mina’da keskin bıçağı, oğlu İsmail’in naif boğazına dayayacaktı.
Yaşlı baba elinde bıçak, önünde ana Hâcer’den süt yerine teslimiyet emmiş bir oğul olan Hz. İsmail’in boğazını kesmeye çalışıyor; ama bıçak bir türlü kesmiyordu. Gözleri bağlı olan İsmail, babasının şefkatten dolayı kesmediğini zannederek, “Kes Baba! Sen Allah’ın emrine karşı mı geleceksin?” diyordu.
İbrahim, o rahmetin babası, yüreğine taş bağlayarak büyük bir teslimiyet ile kesmeye çalışıyordu, ama bıçak aldığı bir emir gereği kesmez olmuştu. Nuh’un gemisini sahili selamete ulaştıran, Musa’nın asası ile Kızıldeniz’i ikiye ayıran, balığın karnını Yunus’a güvenli bir mekan kılan, ateşi İbrahim’e serin ve selamet yapan güç, şimdi de keskin bıçağa “kesmeyeceksin”, diyordu. Bıçak da kesmiyordu. Ve baba-oğul teslimiyetlerinin karşılığını kazanıyorlardı.
Kurban; ateşten daha büyük imtihan.
İKİ KURBANLIK BABANIN OĞLU; HZ. MUHAMMED
Aradan yüzyıllar geçiyor, İbrahim’in rolünü dede Abdulmuttalib, oğul İsmail’in rolünü ise baba Abdullah oynamak üzere sahneye çıkıyordu. Dede Abdulmuttalib Cürhümilerden beri kayıp olan “zemzem”i ilahi bir işaret ile aramaya koyuluyor, zemzemden önce büyük bir hazine buluyordu. Mekkeliler bu hazinede hak iddia ediyor, dede Abdulmuttalib bu hazinenin Kabe’nin hakkı olduğunu söyleyince aralarında büyük bir tartışma yaşanıyordu. Mekkelilerden bazıları, “Ey Abdulmuttalib! Sen şimdi bize bir tek oğlun olan........
© Milat
visit website