İslamcılıktan kalan bakiye
Önceki yazımda İslamcılığın kendi ütopyası peşinde koşmak ya da “idea”sını gerçekleştirmek üzere hareket etmek yerine reelpolitiğin pragmatizminde dönüştüğünü; dolayısıyla artık daha iyi bir dünya arama teşebbüsünden vazgeçtiğini belirtmiştim.
İslamcılığa dair daha önce zikrettiğim ikinci handikap ise, Tanrı, insan ve evren ile ahlaki bir temelde ilişki kuramamak. Bu ikinci handikapın ne demeye geldiğini somutlaştırmak üzere bazı örnekler verelim. Meselâ; İslamcıların da şehirleşme sürecinde “betonlaşma”nın dışında bir pratik geliştirememiş olmaları, neticede tabiatla kurduğu ilişkilerin sağlıklı olmadığını bize göstermektedir. Esasen İslamcılar da son derece sıradanlaşarak cari olan kültürel pragmatizmi devam ettirmişlerdir. Bu verdiğim örneği bir kısım arkadaşlar “ne yani bu mu?” diye önemli bile görmeyebilirler. Zaten sorun da tam buradan başlıyor. Tabiatla nasıl ahlaki ilişki geliştirileceğine dair bir zihniyet bile oluşturulamamıştır. (Bu arada Türkiye’de farklı ideolojik angajmanların durumunun da çok farklı olmadığını belirtmeliyim)
Halbuki biz Batı tarihini Francis Bacon’dan itibaren ele alırken, Batı modernitesinin yarattığı düalizmle insanın tabiat ve insan üzerine egemen olması yönüyle eleştirmekte idik. S. Hüseyin Nasr’ın........
© Milat
visit website