Manevi Kalkınmanın Mimarı: Tevfik İleri
MANEVİ KALKINMANIN MİMARI: TEVFİK İLERİ (1911-1961)
Öyle isimler vardır ki her hatıra geldiklerinde içimizde gıptayla karışık incecik bir sızı bırakır. Mehmed Akif, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu bu isimlerin belki en bilinenleridir. Bu isimleri “kaybederken kazananlar” diye tarif edenler de var. Dünyalık namına belki çok şey kazanamadılar lakin milletin hafızasında birer yıldız gibi parlıyorlar. İsteseydiler dünyalık namına önlerine gelen fırsatları değerlendirip akranları gibi bir köşe başını tutabilirlerdi. Lakin hiç biri bunu yapmadı. İmanları ve ahlakları buna müsaade etmezdi.
Benim için bu isimlerin her biri “deha” mesabesinde örnek şahsiyetlerdir. Çok bilinen bu isimlerin yanı sıra bir de az bilinenler var. Geride hiçbir yazılı eser bırakmasalar da yaptıklarıyla milletimizin gidişatını değiştiren isimlerdir bunlar. Kuşçubaşı Eşref, Çerkes Ethem, Hüseyin Avni Ulaş, Ali Şükrü Bey, Ali Emîrî, Fethi Gemuhluoğlu, Adnan Kahveci, Hasan Celal Güzel, Recep Yazıcıoğlu, Sadık Ahmet, Ömer Halisdemir bu meyanda aklıma gelen isimler. Ahmet Tevfik İleri işte bu grupta sayılabilecek, bugünün Türkiye’sini de inşa eden dehaların başında gelmektedir.
Cuntacıların Hedefindeki İki İsim: Menderes ve İleri
1960 darbesini yapan cuntacılar başta Menderes ve İleri olmak üzere DP yönetiminin tamamını tutuklayıp Yassıada’ya topladı. Tiyatrolara taş çıkartan yargılama sürecinin ardından Tevfik İleri’ye verilen idam cezası müebbet hapse çevrildi ve Kayseri’ye gönderildi. Eylül’de Kayseri Cezaevinden eşi ve çocuklarına elveda satırları yazarak sona yaklaştığını haber vermişti sanki: “Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor… Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal, mülk, servet bırakmadım. Ama şerefli, bir isim bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.”
Kızı Cahide 27 Mayıs’ın hemen sonrasının hatıralarını yıllar sonra anlatabildi: “Babamı tevkif ettikten sonra diğer Demokrat Parti mebuslarına olduğu gibi bizim eve de arama için bir ekip geldi. Birden içeri daldılar… Kütüphanede, raflarda, annemin yatak odasında, çekmecelerde arama yaptılar. Sonradan annemin mücevherlerini aradıkları anlaşıldı. Tabii hiçbir şey bulamadılar, çünkü annemin doğru dürüst bir mücevheri yoktu. İçlerinden biri, ‘benim karımın bile bundan daha fazla mücevheri var. Sizin de hiçbir şeyiniz yokmuş’ dedi ve çıkıp gittiler… Yine bir vakit kapıya dayanmıştı askerler… Bir fatura uzatmışlardı ‘bu babanızın Yassıada’da yediği yemeklerin faturası, hemen ödeyin!’ diyerek… Acılarla, zulümlerle dolu bir hayattı onun hayatı.. Ama acılarını şikâyete dönüştürmedi hiç. Yaşanacak bir kaderi olduğuna inandı. Allah’a dayandı, saye sarıldı, hikmete ram oldu. Mütevekkildi hep…”
Son mektuplarından birinde şöyle diyordu eşine: “… Günlerden Çarşamba diyorlar. 27 Temmuz. Saat beş. Dünya iblis saltanatı, ahiret İsmail teslimiyetidir. Rahat uyudum. 04.30’da uyandım. Vasfiyem de ve belki kızlarım da bu saatte uyanıktır. Ve Allah’a niyaz etmektedirler. Hemen kalktım abdest aldım, namazımı kıldım. Ve Allah’ımızın lütfu olan bu güzel ve alaca karanlık sabahta muazzez memleketimiz, yuvalarımız, çocuklarımız ve kendimiz için dua ve niyazda bulundum…”
Erken Yaşlarda Başlayan Mücadele
1911 senesinde Rize’nin Hemşin kazasında dünyaya gelen Tevfik İleri mütedeyyin bir ailede yetişmiştir. Babası Hâfız Celâl Efendi, annesi Fatma Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da yine hafız olan dedesinin yanında........
© Maarifin Sesi
visit website