Yücelmek ve Yükselmek
İnsan sıkılır.
Birilerinin gıptayla baktığı ve hatta haset duyup hırsla onun yerinde olmak istediği bir makamda ve zenginlikte olsa da sıkılır.
Çok güzel ve çok yakışıklı olsa da sıkılır.
Belli bir dindarlık düzeyinde olsa yine sıkılır.
Gençken sıkılır, yaşlanır yine sıkılır.
Çünkü insan bütünüyle dünyalı değildir. Dünya dardır insana.
İnsanın içinde bir şeyler hep başka bir yerlere, ötelere yönelir.
Bu nedenle ya sürekli bir değişiklik ya da yükselmek ister insan.
Gel gör ki madden yükselir; vardığı noktadan bir haz alır ama orada da kalmak istemez. Daha fazlasını ister.
Makamı yükselir; elde ettiği makamı gecikmiş bir hak olarak görür ve daha yukarısını ister.
İstekleri çoğaldıkça dünyaya bağlanır, aşırı giderse irade kontrolünü bile kaybeder.
Hep daha çoğu, hep daha yükseğini ister.
Hele bir kere tatmışsa yükseğin tadını, o tat içini kemirir de durur.
Duramaz ve durulmaz…
İnsanın içindeki bu yükselme arzusu aslında fıtrîdir.
Bu arzunun yalnız maddi olana yönelmesi ve yoğunlaşması ise arızî ve marazî bir durumdur.
İnsanın, elinde tuttuğunun eline geçme halidir. İşgal edilmiş insan olmaktır. Elinde olanı kendisinin sanıp gerçek sahibini ve vereni unutmaktır. Her malın ve makamın “var biraz da sen oyalan” devrinin bulunduğunu ve bu devrin imtihan için olduğunun farkına varamamak ya da görmezden gelmektir.
Malumdur........
© Maarifin Sesi
visit website