menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şairlerin Zikri

7 8
01.07.2024

Osmanlı sonrası yaşanan paradigma değişikliği sürecinde İslamî duyarlılığı olan kalem ehlinin bazılarında iki husus dikkat çekmektedir. Birincisi, mağlup ümmetin yeniden inşası için içlerinde büyüttükleri dert ve dava, onlarda entelektüel bir kriz ve arayış şeklinde tezahür etmişti. İkincisi ise resmiyetin reddettiğinin ve bireylerin kaybettiğinin mana ve maneviyat olması itibariyle bu aydınlar kendi hayatlarında da anlam eksikliğini hissederek “yaşanmaya değer bir hayat” için bir gönül adamının sözüne ve sohbetine ihtiyaç duymuşlardı.

Bu bağlamda Necip Fazıl Kısakürek’in Abdulhakim Arvasî ile kurduğu manevî bağ onun sevenleri ve takipçileri tarafından biraz da özenerek takip edilmişti. Hal ve tavrıyla ona en çok benzeyen ise Urfa’nın sıra gecelerinde Nabi divanıyla ruhu demlenmiş olan Mehmet Akif İnan’dı. Mizacı dervişti ve o da kendine bir kapı bulmuştu. Malumdur, kimi bulur ama bilmez. Lakin o, adı gibi adamdı akifti ve arifti. Bulduğunu bilmişti ve herkesler de bilsin istiyordu. Nazif Gürdoğan Bey bunu şöyle dile getirir:

Derviş bir insandı gerçekten. Hizmet için yarışan bir yanı vardı. Son zamanlarda da Baykan’lı bir hocafendiye bağlanmıştı. Herkesin elinden tutup oraya götürmek için çok gayret ederdi. Bir gün dedim: ‘Ya üstad, neden böyle herkesi Baykan’a götürmek istiyorsun? ‘Nazifciğim’ dedi, ‘Ben bir hazine bulmuşum, bunu sizlerle, dostlarımla, arkadaşlarımla paylaşmayayım mı?’ve ‘O hazineye ortak olmak istemezler mi?’

Akif İnan, Necip Fazıl başta olmak üzere herkesi bir kez olsun hocasının yanına götürmek için gayret etmişti. Çokları niyet etmiş ama nasip olmamıştı. Nasip niyet gerektirirdi ve niyeti de çok ötelememek lazımdı. Zaman hızla akıyordu ve 1984 yılında Ali Arıncî Efendi dünyasını değiştirmişti.

İşte o........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play