Bilgenin Huzurunda
“Çok yoruldum. Kelebeklerin kanatlarına binip rüzgârların kucağında uçmak yahut dalgalı denizlerde sallanan bir gemi gibi hiçbir şey düşünmeden günlerce sallanmak, yoğunluktan kaynaklanan yorgunluğumu atmak istiyorum.”
İşte böyle söyledim kapısına vardığım bilge dedikleri adama. Ve sordum;
“Siz ne yapmamı önerirsiniz” diye.
Bilge adam “anlat” dedi sadece gözlerime bakarak. Ben de içimi dolduran ve zaten taşmak üzere olan düşüncelerimi anlatmaya başladım. Ancak her cümle kendi kardeşini, her kelime kendi ruh ikizini hatırlatıyor ve beni yoran kişilerin ve işlerin sonu gelecek gibi görünmüyordu. Belki de benim bu halimi sezen bilge adam, çok geçmeden nefes almamı fırsat bilerek “yeterli” dedi ve ardından “ama istersen devam et” diye ekledi. Ben de “madem yeterli o halde devam etmeme gerek yok, zaten şimdiye kadar kaç psikoloğa ve meraklısına anlattım sayısını bilmiyorum” diyerek sözümü sonlandırdım. Umutsuzlukla son bir umut arasında kalan kalbim ve çaresizce çırpınan ruhuma acıyarak sustum. Ben susunca herkes sustu sanki. Bir dakikaya yakın kimse konuşmadı ve kafamı kaldırıp bilge adama baktığım anda konuşmaya başladı:
“Sen yorulmamışsın evlat, dağılmışsın! Yorulsan dinlenirdin ama sen dağılmışsın bu yüzden toplanman lazım. Hem öyle dağılmışsın ki kendini toplaman gerektiğinin farkında bile olmadan, peşinden koştuklarını elde edememenin verdiği acıyı yorgunluk sanıyorsun. Bedenin bitap düşmüş isteklerine yetişememekten ve dağılmaktan. Ya da şöyle söyleyeyim sana: Sen kendini kırk parçaya bölmüş ve her bir parçanı bir başkasına köle olarak satmışsın. Senin derdin ne yoğunluk ne de yorgunluktur. İbrahim peygamberin dört dağın tepesine koyduğu dört kuşun parçaları gibi........
© Maarifin Sesi
visit website