Ateşi Uyandırmak
Ruh bedenden sıkılır bazen.
Sebepsiz sanılan bu sıkıntıların çoğu, amaçsızlığın doğurduğu anlamsızlıktandır. Ya da şimdilerde olduğu gibi, aklı ve kalbi kuytu bir köşeye koyarak bedensel haz ve zevkleri amaç haline getirmektendir. Hırsla…
Bilinmez ki, bedene mahkûm olanların hazzı çoğaldıkça, akıbet ancak acıdır.
Ve ne gariptir ki, hazzın acıları çoğaldıkça zevk verir insana. Ama asla mutluluk vermez. Hazlar, nihayetinde huzur hırsızıdır.
Mutluluk, duyuların ötesinde metafizik bir referansa dayalı sınırsız ve sonsuz boyutla irtibatlı bir lezzettir.
İşte bu nedenle, Platon’un mağarasında yaşayanlar gibi beden zindanında mahkûm kalan ruhları rahatlatacak kanatlar takmalı insana, mutlu etmek için.
Mesela bütün büyük şiirler ve romanlar, sanat eserleri ve süzülmüş sözler bu mahkûm ruhlara sunulmuş ötelere uçma imkânı veren birer kanattır.
Bazen de sayesine sığınılan bir insan ve o insana ait iki göz kanat olur insana.
Mağaranın ağzına getirip uzakları ve ufukları gösterir bu kanatlar.
Uyandırır insanı; gözlerinden öte, gönlünü açar.
Kendisinin bile haberdar olmadığı içindeki bir kora oksijen verir: İçteki alevsiz ateşi uyandırır.
Bütün peygamberlerin, filozofların ve bunlara mirasçı olan öğretmenlerin en özeldeki ödevleri işte bu ateşi uyandırmaktır.
Uyandırmak yani kendine getirmektir.
Ve nereye gidecekse, hep kendinden yola çıkmayı öğretmek.
Şu hâlde peygamberler ve........
© Maarifin Sesi
visit website