Hayat kalbini okuyan türkücü bulamadığı zaman aklıyla konuşan filozof yaratır
“Burada trenler Doğu’dan Batı’ya
Batı’dan da Doğu’ya gitmekteydi.”
Cengiz Aytmatov
Babil’in asma bahçelerinde dolaşırken felsefî sancıya tutulandır Selahaddin Halilov. Tefekkürün görklü göğünde fikrin yediveren güllerini ihtimâmla büyüten… Doğu’ya ve Batı’ya, kendi Babil kulesinden bakan… Hangi Batı? Aklın kanatlarında irtifâ kaydederken hayatın temel ilkelerinden uzaklaşan Batı. Mâneviyatın sırça köşkünü yıkan, kalbini yitiren Batı!
Ve Doğu… Hangi Doğu? Kalbe mâlik olan. “Allah insanın kalbindedir.” diyen Doğu! Hani Niyâzî-i Mısrî öğütlüyor ya: “Kalbin sarâyın eyle pâk / Şâyed gele sultan sana” …
Ey güneşler doğuran kadîm Doğu! Ey aşkın, şiirin, hikmetin durmaksızın akan sebîli. İbn Arabî’nin, Mevlânâ’nın Doğu’su… Ey Firdevsî’nin, Hayyâm’ın, Sa’dî Şirâzî’nin, Hâfız’ın Doğusu… Ey solmayan gülşeni bilgeliğin! Âh, Beydabâ’nın Doğusu, Nizâmî’nin, Şebusterî’nin… Bir hazîne gibi saklıdır sâf Doğu, çağdaş Doğu’nun genetik ve derin katmanlarında.
Batı, küresel dünyanın bugünkü sorunlarını kendi imkânlarıyla çözebilecek güçte değildir. Doğu rûhuna ihtiyacı vardır. Bu rûh, bilgelerin, âriflerin Doğusunda sere serpe yatmakta.
“Doğu’nun ihtişâmı, büyüklüğü ve rûhânî özelliği klasik Doğu’nun timsâlinde tezâhür etmektedir. Klasik Doğu hatta Batı’yı da karşılaştığı bulanımdan kurtarabilecek güçtedir.”
Batı düşünceli, Doğu duygulu bir sîmâ
Selahaddin Halilov… Düşüncenin yıldızlı semâsında yâkut tahtını kuran ve bu revnaklı tahttan gün gün fikrin su damlası goncalarını şevkle sulayan mütefekkir. Sadece Âzerî sahasının değil dünyanın sayılı filozofları arasında gösteriliyor.
Doğu’da Ebu Turhan, Dede Turhan diye biliniyor; Batı’da ise Tur Xander, Selahaddin Xelilov… Dalından henüz koparılmış bir aydınlanmanın müjdecisi Selahaddin Halilov. Eserleri dilden dile çevrilmiş.
Gönlünü bir idealin büyüsü sarmış: “Büyük vahdet ideası” … Doğu rûhunun Batı düşüncesi ile sentezini görüyor düşlerinde. Tıpkı ihtiyarlamış güzel Doğu’yu genç ve güçlü Batı’yla buluşturan Emin Er-Reyhanî gibi.
Evet hem Doğu hikmetini iyi bilen hem de Batı felsefesini özümseyen Prof. Halilov, sentezci felsefeden söz ediyor. Onun arzusu, Batı felsefesinin kalp mahrûmiyetini gidermek ve Doğu felsefinin rasyonel çizgisini tamir etmek. Bunun için 1994 senesinde Doğu-Batı Araştırmaları Merkezini te’sîs eder ve bu merkezin başkanlığın yürütür.
Muhammed İkbâl ne güzel mukayese ediyor:
“Doğu, Hakk’ı gördü; dünyayı göremedi. Batı ise dünyayı gördü; ama Hakk’ı göremedi.”
Batı, “Düşünüyorum o halde varım.” der. Doğu, “Seviyorum öyleyse varım.” Birine akıl ve şüphe diğerine aşk ve inanç hâkimdir. “Batı kalbi, Doğu aklı öldürdü.” diyen İkbâl’le, “Batı düşünceli, Doğu duygulu bir sîmâ.” diyen Cafer Cebbarlı ile hemfikirdir Halilov.
Doğu’yu “rûh”, Batı’yı “akıl” diye tanımlıyor. Doğu hikmet sevgisi, Batı medeniyet.
Doğu, kişinin kemâle ermesini yerleştirir mihrâkına; Batı ise toplumun gelişimini… Mânevî ve ahlâkî değerler bütünüdür Doğu. Batı ise entelektüel donanım ve teknolojik başarılar… Demiyor muydu Necip Fazıl:
“Doğu der ki Batıya, güneşi fethetsen de,
Rûh gerçeği bendedir, madde yalanı sende”
Rasyonel idrâk Doğu düşünüş tarzında da vardır, diyor Halilov ama Doğu’da aklî faaliyet bütünün anlaşılmasına yöneliktir. Düşüncenin objesidir bütün evren, nihâî amaç, ebedîlik ve Allâh. Şark’ın en büyük zaafının aynı düşünce ve maksat üzerinde birleşememek olduğunu söylüyor:
“Doğu’da genellikle herkes kendi gemisiyle yüzmeye çalışmış ve birleşerek büyük gemi yapma gayreti gösterilmemiştir. Kendi gemisini yapamayanlar suda boğulmuştur.”
Doğu’dan Batı’ya Felsefe Köprüsü
“Bu iki dünya asla bir araya gelmeyecektir.” diyen İngiliz şâir ve yazar Kipling’e karşın Doğu’yla Batı’yı hikmet köprüsünde buluşturdu. Bir yıldız düştü kitapçı raflarına: ”Doğu’dan Batı’ya Felsefe Köprüsü“
Âh, rûhu Doğu’nun!
“Milyon seneler süren faaliyet sürecinde insanda hayvanî duyulardan farklı asil ve yüce duygular gelişmiş ve bu, insanlık tarihine ‘Doğu rûhu’ diye geçmiş.”
Binlerce yıl hükümran olan Doğu idealinin temelini ideaya kavuşmak oluşturur, yani mutlak güzelliğe, yani Allâh’a… “İnsan bu fâni dünyanın ezelî ve ebedî yokuşu” değil midir? “Karanlıktan aydınlığa, cehaletten akla, kaostan uyuma giden yol.”
Doğu dünyası, yüzyıllarca “ferdî beni”ni kemâle eriştirmenin, dünyayı düzeltmenin ve mutlak varlığa yaklaşmanın yollarını aramıştır. Bilimin esas gayesinin dünyayı değil, insanı değiştirmek olduğunu söyler. İnsanı değiştirip onu daha kâmil yapmak için de önce dünyayı yani muhîti değiştirmek gerektiğini düşünür.
Batı’nın rûhu, âh!
Rönesans’tan sonra Dünya ikiye bölünmüş, sahneye Batı rûhu girmiştir. “Ateşler sönmüş, tutkular dizginlenmiş ve meydanı soyut düşünce işgal etmiş. Bu olay insanlık tarihine ‘Batı rûhu’ diye geçmiş.” Kâmillik zirvesine bu kez yeni yeni yollarla gidilmiştir; düşünce tarzı, sistemli bilgi, çalışma disiplini ve metodolojisi…
Doğu ve Batı coğrafî bir terim değildir
Filozof Halilov’un nezdinde ne Doğu coğrafî bir terimdir ne de Batı. Âh şu duyuş ve düşünüş tarzı… Âh şu filozofların mücerret bakışı!
“Biz Doğu ve Batı kavramlarını coğrafî anlamda kullanmıyoruz. Her ne kadar bu terimlere genellikle coğrafî anlam atfedilse de onların sembolik anlamları da bulunmaktadır.”
Doğu düşünüşünün iki büyük filozofu olduğunu söylüyor. Biri, maddî dünyayı ideaların gölgesi görüp ideaları gerçek saymış Platon’dur. Öteki Aristoteles ve Platon’un öğretilerini en iyi yorumlamış Fârâbî’dir. Evet onun........
© Maarifin Sesi
visit website