Yangını Dışarı Atmak: Ağıt
Cahit Zarifoğlu bu acıyla örülü dünyadan göç etmeden önce“Ne çok acı var” demişti. Yaşasa eminim düşüncesi değişmezdi. Acı katmerlenerek devam ediyor. Yemen’de, Afrika’da, Filistin’de çocuklar açlık çekiyor, çocuklar acı çekiyor, çocuklar ölüyor. İnsanlığımız da onlarla birlikte yok oluyor.
Bunca kederle kuşatılan günümüz insanı acılar karşısında ayakta kalmanın çeşitli yollarını buluyor. Bulamadığı zaman iç sıkıntıları başka dertlere evriliyor. Acının en büyüğü olan ölüm başa geldiğinde ise bununla baş edebilmek için tutunacağı dallar arıyor. İçindekiler gözlerinden akabiliyorsa ne mutlu. Ya akıtamıyorsa gözyaşlarını? O zaman içe akan yaşlar birikip türlü hastalıkların tohumu oluyor.
“Ağlama” anlamına gelen “ağıt” yas törenine katılanları ağlatmak amacıyla ölenin iyiliklerini, güzelliklerini,kahramanlıklarını, geride bıraktıklarını, hatırasını yad etmek için ezgili bir biçimde söylenen şiirlere verilen addır. Bu dünya yolculuğunu bitirip gidenin arkasından söylenen methiyedir ağıt. Her ölüye has, biricik sözlü gelenek ürünüdür.İnsanın ölüm karşısındaki çaresizliğini dile getirir. Ağıtlarda ritim, ezgi, müzik, şiir iç içe geçmiştir. Bütün kadim kültürlerde var olan bu gelenekteki şiirler İslamiyet öncesi Türk edebiyatında sagu, halk edebiyatında ağıt, Divan edebiyatında mersiye olarak isimlendirilmiştir. Saka Türklerinin büyük kağanı Alp Er Tunga Çinliler tarafından öldürülünce geride kalanlar yuğ töreninde Türk........
© Maarifin Sesi
visit website