İlim mi, bilim mi?
Efendim, en sonda söyleyeceğimi, en başta da söyleyerek sözlerime başlayayım: İlimcilik mi, yoksa bilimcilik mi oynayacağız? Bizim öncelikle buna bir karar vermemiz lâzım…
Lugatimiz Kubbealtı’nda ilim, “bir şeyin hakikat ve mahiyetini kavrayıp idrak etmek” demektir. İlâhî bir sıfat olarak “Allah’ın gerek duyular âlemine gerekse duyu ötesine ait bütün nesne ve olayları bilmesi” diye tanımlanabilir. Kur’an’da Allah’ın en yetkin şekliyle bilen bir varlık olduğu “alîm, habîr, şehîd, hâfız, muhsî, vâsi” gibi isimlerle ifade edilmiştir. Bu kavramlar çerçevesinde ilim “zaman ve mekân sınırı olmaksızın küçük büyük, gizli âşikâr her şeyi ve her hadiseyi müşahede etmişçesine hakkıyla bilmek” mânasına gelir. İlim, Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık 380 âyetinde isim, muhtelif fiil sîgaları ve sıfat (âlim, alîm, allâm, a‘lem) şeklinde Allah’a nisbet edilmiştir. Dolayısıyla Kur’an’dan açıkça anlaşılacağı üzere ilim, öncelikle ve asıl en önemlisi de “bilmek” demektir. Yunus’umuz bunun için bize şöyle der:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Niyâzî-i Mısrî ile Leskofçalı Gâlib’e bakılırsa da ilim için önce “irfan” şarttır:
Vahdeti kesrette bulmak kesreti vahdette hem
Bir ilimdir ol ki cümle ilm ü irfân andadır (Niyâzî-i Mısrî).
İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gālib (Leskofçalı Gālib).
Şimdi, ilimin kazandığı ikinci anlamı ne, bir de buna bakalım. Bu da, “Evrenin ve olayların bir bölümünü deneye ve gerçeklere dayanarak inceleyen ve bunlara âit yasaları çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, bilim” mânâsına geliyor. Peki birinciye göre tamamen beşerî ve dünyevî olan “ilim” (?) bu mânâsını nereden alıyor? Tabii ki Batı’dan. Bakın, Batı’da ortaya çıkıp bizim lisanımıza da mâl olan bir tabir var: Bilimcilik.
Nedir bu tabir? XIX. yüzyılda Auguste Comte tarafından ortaya atılan, felsefe sorunlarının ancak olaylara dayanılarak ilim yardımı ile çözülebileceğini, ilmin insan zekâsının bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olduğunu ileri süren ve metafiziği gereksiz sayan maddeci görüş, pozitivist felsefe akımı, yani sadece olgucu pozitivist akım. Bu akım, tek tek kişilerle uğraşmaz; yani toptancıdır. Fakat bizim Yunus, iyice dikkat edilirse ilmi kendinden, yani kişiden başlatıyor. Demek ki daha en başından Batı’nın bilim tanımı ve ilme yaklaşım tarzı bize ters; yani uymuyor. Çünkü, tanıma tekrar dönecek olursak, orada “metafiziği gereksiz sayan maddeci görüş” demişti. İşte tam da burada bize göre ilim başlıyor. Çünkü orada, Hak var, hakikat var. Bizim hakikat alanı adını verdiğimiz,........
© Maarifin Sesi
visit website