Söz Temsili Deyip Söze Yol Vermek
Maariften ve marifetten bir sestir kıssa ile yani hikâye ederek anlatma. Akılda kalır, gönülde yer eder bu usûlün hâsılası. Söz temsili deyip söze yol vermek eskilerin eskimeyen tarzıdır. İş bu sebeple vaktiyle, yol büyüğü bir ariften dinlediğim bir kıssa düştü gönlümüze. Muazzez Mekke’nin tevhîd nuru ile mübârek Medine’nin muhabbet teknesinde yoğrulan, kalbi zikre âşık, idraki fikre müştak hakikat yolcularına arz etmek isterim!..
Ömür demini aldığında, eski harmanlar savrulurken, pişman olunmaması için, lâfı gezdirmeden, ariflerin sohbet meclislerinde anlatılan bir Nasreddin Hoca kıssası ile az söyleyelim de çok anlaşılsın:
Günün birinde, büyük bilgemiz Nasreddin Hoca, gündüz işlerini görür ve gün akşama yaslandığında evinin yolunu tutar. Hürmetle karşılanmanın, mükellef sofranın ve muhabbetli sohbetin hayâliyle geldiği saadetli hanesinin kapısını çalar. Çalması ile kapının açılması bir olur.
Kapıdan girer girmez, olan olur ve hürmeti, sofrayı ve muhabbeti eşikte bırakmak durumunda kalır. Hatun kişi, nereden ne estirirse konuşur da konuşur çünkü.
Neyse ki, mütevazı da olsa Hocanın önüne bir sofra konulur. Sofradan sonra sohbetin kapısını biraz aralayacak olur, ama nafile. Evdeki, kaba boydan savurmaktadır. Hoca merhum, çile çıkarmaya devam eder de eder…
Başı yastıkla, gözü uyku ile pek ahbaplığı olmayan Hoca, istirahate çekilir. Fakat güneyin taşını kuzeye, kuzeyin taşını güneye çeker. Vakit ilerler ve gün sabaha döner.
Kuşluk zamanı sofra hazırlanır ve Hoca, sabah çorbasını içer. Hatun kişi ise akşamdan kalan yarım faslı tamamlamak için hemen işine koyulur ve Hocanın başının etini yemeye devam eder: “Falanın konağı var, filanın hanı var, filancada küp küp altın var. Filancaların tepesinden yağmur niyetine altın yağıyor. Ya bizde öyle mi? Şu desti dolusu bile altınımız yok! Oy! oy! Çileli başım! Oy!”
Hoca ne yapsın, ne etsin! Bu ne yaman derttir! Kadıncağız........
© Maarifin Sesi
visit website