Mûsıkîşinas Bir Öğretmen: Meşahir-i Meçhûleden Hâfız Süleyman Efendi
Evet bu eski nesil şerefli bir âlem açar
Duyuşta ince zamanlardan inkıraza kadar
Yahya Kemâl
Yozgatlı Derelizade Hâfız Süleyman Turgut Efendi, eski mûsikîmizin çelebilerinden biridir ve Yozgat’ta hâfızlık geleneğinden yetişmiş meşhur bir mûsikîşinastır.
Yozgat’ın kıymetlerinden olan Hâfız Süleyman Efendi, Yozgat’ın Yeni Cami Mahallesi’nde 1885’de dünyaya gelir. Babası Derelizâde Mehmet Ragıp Efendi’dir.
Hâfız Süleyman Efendi, hıfzını ikmâl edip, 1899’da biten “Yozgat Nümûne-i Gayret Mektebi”ndeki tahsilinin ardından, “Şevkî Efendi Medresesi”nden icazetini alıp 1911’de “Kurra Muallimi” olur. Açılan imtihanı kazanıp 1912’de muallimlik ehliyetnamesi alır.
Muallimlik ehliyetnamesini aldıktan sonra, sırasıyla: “Yozgat Alcı Köyü Muallimi, Yozgat Nümûne-i İrfan Mektebi Muallimi, Yozgat Rehber-i İttihat Mektebi Muallimi, Yozgat Nümûne-i İrfan Mektebi Baş Muallimi, Yozgat Sultanîsi Kısm-ı İbtidaî Muallimi, Yozgat İmam ve Hatip Mektebi Kur’an-ı Kerim Muallimi, Yozgat Birinci Kız Mektebi Muallimi, Yozgat İkinci Kız Mektebi Muallimi, Sorgun Merkez Mektebi Muallimi, Yozgat Fakıbeyli Köyü Muallimi.” olarak vazife yapar. Yozgat Kuşçu Köyü Muallimi iken 1936’da emekli olur.
Hâfız Süleyman Efendi, 1941’de Yozgat’ta Hakk’a yürür ve Sarıtopraklık Mezarlığı’nda sırlanır.
Derelizade Süleyman Efendi, bilahire “Dereli” soyadını almıştır.
Güzel sesi ve kıraatındaki fevkalâdelikle büyük bir şöhretin sahibi olan Hâfız Süleyman Efendi, mûsıkîyi, Mevlevî meşhurlarından Mehmet Zekaî Dede Efendi’den meşk eden Yozgatlı Neyzen Sâlih Dede Efendi’den meşk etmiştir. Dolayısıyla, bir Mevlevî kültürünün olduğu Yozgat’ta, mûsıkîyi bir Mevlevî Dede Efendisi’nden meşk eden Hâfız Süleyman Efendi’nin de Mevlevî olma ihtimali yüksektir.
Başta Hâfız Haşmet Efendi olmak üzere, pek çok hafız yetiştiren Hâfız Süleyman Efendi, söylediği ilâhîleri ile hâlâ hatırlanmaktadır.
Hâfız Süleyman Efendi, bestekâr, şair ve aynı zamanda bir gazelhandır.
Hâfız Süleyman Efendi, İstanbul’da, taş pilağa Kur’an-ı Kerim, Yozgat türküleri ve şarkı okuyan mühim bir sanatkârdır. “Sahibinin Sesi” gramofon kumpanyası tarafından “56” şarkı ve türküsü pilağa alınmıştır. Hâfız Süleyman Efendi’den başka, Arap Hâfız, Sıtkı Baba, Âşık Gülşânî Baba ve Hadiye Hanım da Yozgat türkülerini ve bozlaklarını taş plağa okumuştur.
Nâzî’nin “Yozgat Bozlağı,” Âşık İbrahim’in “Turnalar”ı ve Sürmelilerden çığırdıkları ile şitayişle bahsedilen Hafız Süleyman Efendi, Yozgat yöre mûsikîsine emekte Muzaffer Sarısözen (d. 1899 v. 1963), Halil Bedi Yönetken (d. 1901 v. 1968) ve Nida Tüfekçi’den evveldir.
Bütün bu vasıflarıyla Hâfız Süleyman Efendi, Yozgat’tan yetişmiş mühim bir değer ve dikkate alınması gereken büyük bir mûsikîşinastır.
Hâfız Süleyman Efendi’den hatıralar dahi meraklısına lâzım olur…
Şöyle ki…
Vaktiyle Paşaköy, Paşa Medresesi sayesinde güçlü bir ilim merkezidir ve idare tarihi bakımından da mühim bir yere sahiptir. Osmanlı devlet ricalinden Tokmak Hasan Paşa ve Çapanoğulları tarafından dağıtılıp sürgün edilinceye kadar ahfadı, bu köyü mekân tutmuştur. Dulkadırlı hanedanı ile yakın akraba olan büyük ağa sülalelerinden Panasoğulları da olunca, bu köy, Bozok tarihinin bir devrinde adından kuvvetli bir sada ile söz ettirmiştir. Paşaköy’ün sanat değeri fevkalâde yüksek bir camisi var ki o günlerden kalan nadide bir hatıradır. Mütevellisi Mehmet Nuri Ağa olan medrese ise zaman içinde yıkılmış, geride unutulmaz hatıralar bırakmış ve büyük alimler tarafından asırlarca burada yakılan ilim çerağı uyutulmuştur!.. İşte bu alimlerin belki de en büyüğü, şöhreti hudutlar aşmış bir güzide ve aynı zamanda Medine-i Münevvere’de ulemaya ilm-i hikmet okutmuş bir büyük derya Şeyh Hacı Yakup Efendi’dir (v. 1918?). Hacı Yakup Efendi, Şam’dan Ankara’ya, Ankara’dan da Yozgat’ın Paşaköy’üne gelmiş bir hocanın oğludur. Asrının incisi bir zat olan Hacı Yakup Efendi, irfan hayatımızın pek müstesna bir halkasıdır. Hacı Yakup Efendi, Sultan II. Abdülhamid Han’ın cülûs merasiminde hazır bulunur ve ardından padişah tarafından Edirne’de müderris olarak vazifelendirilir. Aradan geçen senelerin ardından kendi arzusu ile memleketi Yozgat’a döner. Yozgat Cami-i Kebir/Çapanoğlu Camii’nde İmam-Hatiplik de yapan bu büyük alim, köyüne gelir ve köyündeki Paşa Medrese’sinde mollalık seviyesine gelmiş talebelere ihtisasa yönelik ders okutur. Devrinde, Paşa Medresesi en parlak ve en kalabalık bir seviyeye ulaşmıştır. Şeyh Hacı Yakup Efendi, Paşaköy’de Hakk’a yürür ve köyün mezarlığında sırlanır. Kabri ziyaretgâhtır. Sırrı aziz olsun.
Devrinin meşhur ve büyük alimlerinden Paşaköy’deki Paşa Medresesi Müderrisi Şeyh Hacı Yakup Efendi’nin Paşaköy’de bulunduğu bir Ramazan günü, Hâfız Süleyman Efendi mukabele okumak için Paşaköy’e davet edilir.
Mihmandarı ile birlikte Paşa Camii’ne giden Hâfız Süleyman Efendi, kalabalık bir cemaatin huzurlarında mukabeleye başlar ve güzel sesi ve okuduğu “İstanbul Kıraatı” ile cemaati hayran bırakır.
Mukabele devam ederken Şeyh Hacı Yakup Efendi camiye gelir ve Hâfız Süleyman Efendi’nin okuyuşundaki letâfete hayran olur. Hâfız Süleyman Efendi de, daha evvel tanıdığı ve büyük bir hürmet beslediği bu büyük zatı görünce heyecana kapılmaktan kendini alamaz.
Hâfız Süleyman Efendi, nihayet, mübarek kelâmdan okudukça heyecanını nisbeten teskin eder, büsbütün aşka gelir ve bambaşka bir tat ile âşıkları mest eder.
Şeyh Hacı Yakup Efendi: “Maşaallah, maşaallah! Oku hâfızım, oku hâfızım, oku evlâdım.” diye ara ara takdirkâr ifadelerde bulunur.
Hâfız Süleyman Efendi, namaz vaktine kadar okur. Namazdan sonra ise Şeyh Hacı Yakup Efendi ile bir süre sohbet ettikten sonra elini öpüp ayrılır.
Zuhurata bakın ki, o gün Paşaköy’de düğün vardır. Düğün sahipleri, Hâfız Süleyman Efendi’yi davet edip düğüne götürürler.
Hâfız Süleyman Efendi, düğün odasında biraz oturduktan sonra dışarı çıkar ve halay çekenlerin yanına gider. Halayın başına geçer, hem halay çeker ve hem de halay türkülerini çığırır.
Bu vaziyeti gören bazı “müzevirler!” vakit kaybetmeksizin Şeyh Hacı Yakup Efendi’ye gidip: “Aman Efendi Hazretleri, pek takdir ettiğiniz Hâfız Efendi var ya hani! Düğünde halayın başını çekiyor ve bir de türküler çığırıyor ki.” diye derhâl şikâyet ederler.
Bir süre sonra, düğün sahibi, birkaç komşusu ile birlikte gelip Şeyh Hacı Yakup Efendi’yi davet ederek ihtiramla düğün odasına götürürler.
Büyük Hoca Efendi’nin odaya yaklaştığını haber alan misafirler, derhâl kapıya çıkıp karşılarlar.
Şeyh Hacı Yakup Efendi, düğün odasının merdivenlerinden yukarı doğru çıkarken, Hâfız Süleyman Efendi ve arkadaşlarını halay çekerken görür.
Ancak, halayın başındaki Hafız Süleyman Efendi’nin söylediği bir mâni, Şeyh Hacı Yakup Efendi’nin dikkatinden kaçmaz:
Ağ koyun meler gelir
Dağları deler gelir
Hakikatli yâr olsa
Uykuyu böler gelir
Ağ koyun kara koyun
Yaremi derin oyun
Ben bu dertten ölürsem
Adımı dertli koyun
Bu sözler Şeyh Hacı Yakup Efendi’yi duygu sağanağına uğratır. Göz pınarları hafifçe süzülür. Ertesi gün camideki vaazında, bu sözlerin derin mânâları üzerinde durur. İkinci günün vaazında da devam eder!..
Hem ağlar, hem anlatır, hem ağlatır!..
Bu hatıra dahi, Hâfız Süleyman Efendi’nin Mustafa Kemâl Paşa’nın huzurunda Kur’an okuduğudur:
Artık zor zamanlar geride kalmıştır. Harpler bitmiş, Anadolu’da yeni bir devir başlamıştır. Millet, dertlerine bir mim koymak ve üzeri küllenmiş yaralarını sarmak için yeni bir mücadelenin içine girmiştir. Bir seferberlik de yeniden ayağa kalkmak için ilân olunmuştur. Bu sebeple, eski Yozgatlılar’ın Gâzî ya da Gâzî Paşa diye hitap ettikleri Mustafa Kemâl Paşa memleketi gezmektedir, yollardadır.
Şöyle ki…
15 Ekim 1924’de, bir süvari müfrezesinin refakatinde Kayseri güzergâhından Yozgat’a doğru gelen Gâzî ve beraberindeki heyet, yol boyunda bulunan köylerin ahalisinin sevgi seli arasından geçerken yolda Poyrazlı Köyü’nün Çerkezleri tarafından durdurulur.
Gâzî, otomobilden inip Poyrazlılılarla bir süre sohbet eder. Çerkezlerin önceden hazırladığı yemek ikramına çok az bir miktar iştirak ettikten sonra yola devam eder.
Gâzî, ikindi üzeri kendisini yolda karşılayan Battallı atlılarla birlikte Battal Köyü’ne bir sevgi ve saygı seli arasında gelir. Köyün girişinde, Kapusuzoğlu Mehmed Kâmil Ağa (d. 1872 v. 1947), Süleyman Ağa (d. 1882 v. 1938) ve köylüler olduğu hâlde karşılanır. Ziyaretten dolayı şükürcelik kurban kestirilecekken Gâzî’nin kurbanın kesilmemesini işaret etmesi bir an duraklatır. O sırada otomobilden inmeyen Lâtife Hanım’ın arabanın camını açıp kesilmesini istemesi ile birlikte, zaten fırsat kollayan Kâmil Ağa’nın işareti üzerine kurban kestirilir.
Yemeğin Poyrazlı’da yenildiğinin öğrenilmesi üzerine, biraz dinlenmesinin ardından Gâzî’ye kahve ikramında bulunulur.
Gâzî’nin Battal’a uğramalarının hususî bir sebebi vardır. Bu mühim sebep, Millî Mücadele sırasında ağaların yaptıkları yardımlardır.
Gâzî, ziyaret sırasında, Millî Mücadele’ye “üç erkek sürü koyun ve bir balak derisi altın” veren Süleyman Ağa ile, “3000 kırmızı lira” veren Kapusuzoğlu Mehmed Kâmil Ağa’ya teşekkür ettikten sonra, onlarla bir müddet sohbet eder.
Köy ve civarı ile bölge tarihine dair Mehmed Kâmil Ağa’dan sorduğu suâllerin cevabını aldıktan sonra Süleyman Ağa’ya: “Söyle bakalım Ağa. Verdiğiniz sürüler ve paranın karşılığını devletiniz size ödeyecek. Buna karşılık size Ankara’dan yer vereyim. Ne dersiniz!..” deyince, Süleyman Ağa: “Paşa Hazretleri, bizler devletimizle varız ve sadece çiftçilikle uğraşıyoruz. Hem karşlığı da ne oluyor, Paşam sağ olsun!” diye mukabelede bulunur.
Mehmed Kamil Ağa’da Süleyman Ağa’nın cevabını tasdik eder.
Gâzî, Ağaların bu cevabından dolayı iltifatlar eder ve onları Ankara’ya davet eder. .
Bu ziyaretin ardından Süleyman Ağa, Ankara’ya gitmiş, Çankaya’da Gâzî ile görüşmüştür. Mehmed Kâmil Ağa ise Ankara’ya 1936’da gitmiştir.
Bir müddet sonra Battal’dan ayrılan Gâzî, Yozgat’a gitmek için yola koyulur.
Gâzî, Boruklu Yazı’dan itibaren Elekçi Yokuşu’nun tepesine kadar olan kısımda bekleyen atlılar tarafından karşılanır.
Elekçi Yokuşu’ndan inişte Sarıtopraklık’a varmadan, Eskipazar Mahallesi’nin sonunda, bağların alt kısmında resmî karşılama merasimi yapılır.
Resmî uğurlama merasimi de yine aynı yerde olur.
Gâzî, geç vakitte yol boyu........
© Maarifin Sesi
visit website