menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Filmlerin gerçekleştiği yüzyılda yaşamak

11 5
30.09.2025

Çocukluğumuzda izlediğimiz filmler yalnızca birer hikaye değildi; geleceğe dair kolektif hayallerimizi ve korkularımızı şekillendiren kılavuzlardı. Sinema, bazen mühendislerin rüyasını önceden sahneye koydu, bazen de toplumun en büyük endişelerini görselleştirdi. Peki bu filmler gerçekten bizi geleceğe hazırlayan bir prova mıydı, yoksa sadece hayallerimizi mi kışkırtıyordu? Önce kim hayal etti, sinemacılar mı yoksa bilim insanları mı, bunu bilmek zor. Ama kesin olan bir şey var: Bir zamanlar film sahnesi sandığımız her şey, bugün yaşadığımız dünyanın parçası.

Michel Gondry’nin 2004 tarihli filmi, hafızayı acıya göre düzenleyebilmenin romantik ama ürkütücü bir senaryosunu çizmişti. O yıllarda sadece imkansız bir fantezi gibi görünen bu fikir, bugün nörobilim laboratuvarlarında araştırılıyor. Japonya’da yapılan deneyler, travmatik anıların beyindeki izlerini silmek yerine onların duygusal yükünü hafifletmeye odaklanıyor. Yani “hafıza silme” teknolojisi, klinik bir tedavi aracı olarak kapımızda.

Gelinen noktada, Massachusetts ve Tokyo’daki laboratuvarlarda anılar aktif hale getirildiğinde, belirli ilaçlarla ya da optogenetik yöntemlerle o anıya eşlik eden duygusal yoğunluk azaltılabiliyor. Yapılan araştırmalarda uygulanan yöntem, yüzbinlerce sinaptik bağlantıyı hedef alarak yalnızca tek bir anıyı silebilecek kadar hassas çalışıyor. En dikkat çekici nokta ise diğer anıların bu işlemden etkilenmemesi. Steve Ramirez’in ekibi, farelerin beynine sahte hafızalar yerleştirmeyi başardı. Bu gelişmeler sadece istenmeyen anıların değil, travmaların beynin hassas bölgesinden silinmesine imkan tanıyor.

1989’da izlediğimiz filmde Marty McFly geleceğe gittiğinde, gökyüzünde uçan arabalar süzülüyordu. 2015 geldiğinde bu sahnenin gerçekleşmediğini gördük. Fakat uçan arabalar fikri hala mühendislerin ve........

© Kısa Dalga