Sen bana mecbursun
Ak Partinin DNA’sında bir çeşit liberallik vardı. Bunu ‘muhafazakâr demokrat’ etiketiyle kavramsallaştırmışlardı. Terkipte bir mantık sorunu vardı. Her halde ‘dindar’ diyemedikleri için ‘muhafazakâr’ tabirini tercih etmişlerdi. Buna rağmen terkip yerleşti. Kullanıldı.
Zaman içinde ‘muhafazakâr’ tabirinin kapsamı rantı, menfaati içerecek şekilde genişledi. ‘Demokrat’ tabiri de gözle görülür bir şekilde aşındı, eksildi.
Ak Parti asabileşti. Gerginleşti.
Bunda bir takım dış etkenlerin de rolü vardı. Dış etkenler derken tipik ‘dış güçler’ söyleminden bahsetmiyorum.
Bu etkenlerden biri kapatma davasıydı.
Kapatma davasının şöyle bir etkisi olmuş olabilir.
Durum nazik, oturmamıza, kalkmamıza dikkat edelim, bizi kapatmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmeyelim.
Bir taraftan böyle, ‘yumuşatıcı’ bir etki.
Bir taraftan da içten içe gelişen bir içerleme, hatta öfke.
Gezi olayları Ak Parti açısından ciddi bir travmaydı. Tamamen tehdit olarak algılandı.
Arkasından 17-25 Aralık.
Daha gerçek, daha ayar bozucu, sinsi bir tehdit.
Sonunda 15 Temmuz darbe teşebbüsü.
Açıkça iktidara, iktidarın canına kasteden bir kalkışma.
Ak Parti’nin en büyük hasımlarından MHP ve lideri Devlet Bahçeli böyle bir aşamada devreye girdi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni armağan ederek bir bakıma Ak Parti’ye ve Erdoğan’a can simidi........
© Karar
visit website