Rus gelirse aşka, Rus’un aşkı başka olur...
“Rejans Lokantası denince, herkesin aklına önce Beyaz Rusların geldiğinden eminim. Baronların, baroneslerin, kontların, düklerin ve generallerin, semt-i dildarımıza ‘18 ile ‘40 arasında büyük değişimler yaşattıkları muhakkaktır.”
Rahmetli arkadaşım Jak Deleon’un yazdıklarını da dahil ederek söylüyorum, Rejans’ın veya Regence Kahve, Lokanta ve Çiçekli Bahçe’nin 4 Mayıs 1932 günü öğleyin açılacağı 29 Nisan 1932 günlü Akşam gazetesinin on ikinci sayfasında ilân edilmiş olmasına rağmen, size lokantanın ne zaman faaliyete geçtiğinin doğru bilgisini verecek bir Beyoğlu kitabı bulmanız maalesef pek mümkün değildir.
***
Rejans Lokantası denince, herkesin aklına önce Beyaz Rusların geldiğinden eminim. Baronların, baroneslerin, kontların, düklerin ve generallerin, semt-i dildarımıza ‘18 ile ‘40 arasında büyük değişimler yaşattıkları muhakkaktır. Bu yüzden de Rejans Lokantası’nın romanlara girip girmediğini merâk etmek için insanın bir çomakcan olması gerekmiyor. Yıllar önce, Ali Şükrü Çoruk, ‘24 ile ‘80 arası için kitaplaşmış bin dört yüz otuz iki roman saymış, onlardan da sadece kırk beşinde Beyoğlu’nun mekân olarak seçildiğini belirtmişti. Kanımca, bin dört yüz okuz iki romanın kırk beşinden biraz daha fazlasındadır Beyoğlu, ancak onların hiçbirinde Rejans’ın olmamasıysa hayli tuhaftır. İstiklâl Caddesi’nden geçenleri, kemikli sığır etinden borş çorbası, ringa silotka, dana stroganof, şaşlık ve piroşki kokularıyla mahveden Rejans, ‘80 sonrasındaysa, bildiğim kadarıyla, Ayşe Kulin’in “Nefes Nefese” ve Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” romanlarına kıytırık birer ayrıntı olarak girebildi. Sahi, az kalsın unutuyordum, Mario Levi’nin “İstanbul Bir Masaldı” romanında da edebiyattan ve komünizmden konuşmak için şöyle bir uğranılmıştı Rejans’a. Oysa, edebiyatımıza “İstiklâl Caddesi, No. 310” adresinden sızan Moskovit Lokantası öyle değildir, Yakup Kadri’nin “Sodom ve Gomore” romanındaki Necdet’in ve Şukûfe Nihal’in “Yalnız Dönüyorum” romanındaki Hasan’ın kimlikleriyle oradan mâzîye merdiven kurup girdiğimiz çok olmuştur.
***
Rejans’ta ‘36 yılında Ferry Hide, ‘40 yılındaysa Stefan Karnoczy orkestraları vardı, tamam, bununla birlikte mekânda en uzun süre müzik yapanlardan birinin Barones Valentine Taskin olduğu söyleniyor, kendisini iki defa Jak Deleon’un yanında görmüştüm, ama gündüzleri Rejans’ta geceleriyse Majik’te piyano çalmaya başladığında ismi Barones Valentine Taskin değil de Barones Valentine von Clodt Jurgenzkburg olmalıdır, çünkü anılarındaki ifâdeden ben öyle anlıyorum, Alexander Taskin ile evlendiğindeyse bir süre için Rejans’ı bırakmış, karı koca birlikte Majik’te ve Novotni’de çalışmaya başlamışlardı. Beyoğlu’nda fuhuşun bilhassa ‘20 ile ‘24 arasında Beyaz Ruslar ile sınıf atladığı muhakkaktır, onlarla birlikte gece hayatında kokain ve eroin kullanımı da hayli yaygınlaşmıştır. Peyami Safa’nın, Necip Fazıl’ın, İbrahim Çallı’nın ve Fikret Adil’in bohem dönemlerinde argoda “Beyza” olarak ifâde edilen kokaine takıldıklarıysa kesindir, bu yüzden Fikret Adil’in “Asmalımesçit 74”, “Gardenbar Geceleri” “İntermezzo” ve “Avâre Gençlik” romanlarını birer belge olarak kabul ediyorum. Ama, bütün sorun, Fikret Adil’in “Asmalımesçit 74” romanında kokainsiz adım atamayan Şeyh Memduh’un asıl kimliğinde ortaya çıkıyor, çoğu üstadımız onun Nurettin Artam olduğunu yazmışsa da, ben pek emin değilim. Nurettin Artam’ın Havuzbaşı Tekkesi’nin son şeyhi olduğu doğrudur, ancak edebiyatımızın en has rakıcısının ‘33 öncesinde kokain kullandığına ilişkin kesin bir bilgi de sanırım kimsede yoktur. Bunu ‘85 veya ‘86 yılında Salâh Birsel’e sorduğumda, bana hiç tereddüt etmeden Nurettin Artam’ın ismini verdiğini anımsıyorum, belki doğru olabilir, aksinde ısrar edemem, çünkü romanda anlatılanlar ‘33 öncesindedir, “Asmalımesçit 74” yayınlandığındaysa Nurettin........
© Karar
visit website