Bostancı’dan Küçükyalı’ya...
“50’den sonra şirin bir sayfiye olarak inkişâf etmesine rağmen, Suâdiye ve Bostancı gibi sayfiyelere nazaran daha az bilinen Küçükyalı ismi, 24 Ocak 1959 gecesindeki Neşe Sineması fâciası ile bütün ülkede öğrenilmiştir.”
Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim, çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek, soğuk sular içerek, altı ayla bir güzde, bir arpa boyu yol gittim, sonunda Bostancıbaşı Derbend Köprüsü olarak isimlendirilen bir mahale vardım: Bu derbend köprüsü fetihten benim ilk gençliğime kadar İstanbul’un Anadolu tarafındaki sınırı sayılmıştır. Anlayacağınız, şehir Bostancı’da bitiyordu. Sultan II’nci Abdülhamid’in saltanatının son yıllarında dahi medeniyetten uzak ve ölü topraklar kabîlinden ıssız bir arazide kalan Bostancıbaşı Derbend Köprüsü mevkii, ayrıca üçüncü kademe bir uğurlama menziliydi. Seferler sırasında ordunun ikmâl malzemesi orada toplanırmış. Köprüye girmeden önce, fecâatine tahammül edilemeyen yolun sağ alt tarafında bir namazgâh bulunuyordu. Sultan II’nci Mahmud’un saltanatında, namazgâha muttasıl olarak ve ulu bir çınarın biraz arkasına bir karakolhâne inşâ edimiştir. Bir toprak set üstünde tek katlı ve kârgir olan bu binâ, iki sütuna oturan ve üçgen biçiminde alınlığı olan bir giriş sundurmasına sâhipti. Karakolhânenin en eski fotoğrafı Yıldız Albümü’nden 91088-6 numarayla arşivdedir. Aynur Çiftçi’nin çok değerli “19’uncu Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Askerî Mimarî ve İstanbul’da İnşâ Edilen Askerî Yapılar” başlıklı doktora tezindeyse Bostancıbaşı Karakolhânesi’nin planı bulunmaktadır. Ben ‘84 yılında askere gidene kadar karakolhâne duruyordu, ne cinsten bir vandallıksa, maalesef yıkmışlar.
***
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’nin “Mecmuâ-i Tevârih” isimli eserinde, Bostancıbaşı Köprüsü’nün, İhsân Ağa hayratı olarak 930 (1523-1524) yılında inşâ edildiği belirtiliyor. Ancak, Hâfız Hüseyin Ayvansarâyi’nin köprüsü, Evliya Çelebi’nin yazdığı derbend köprüsü değildir. Çünkü, Silâhdar Fındıklılı Mehmed Ağa’nın “Nusretnâme” isimli eserine göre, 1121 (1709) yılının cemâziyülâhirinde vuku bulan şiddetli fırtına ve sel, 930 inşâ tarihli köprünün yıkılmasına neden olunca, eskisinin yerine Arnavut Hacı Halil Ağa tarafından eskisinden daha güzel olan yeni bir derbend köprüsü yaptırılmıştır.
***
Ressam Halil Paşa, 19’uncu yüzyılın son birkaç yılı ile 20’nci yüzyılın ilk birkaç yılı arasında Bostancı’da oturmuş ve çok sayıda eserinde Bostancı’yı resmetmiştir. Onun, “Plaj” (1897), “Bostancı Plajı” (1897), “Sâhilde Gezinti” (1899), “Bostancı’da Sâhilinde Gezinti” (1899), “Bostancı Sâhilinde Aile” (1902), “Bostancı Sâhilinde Oyun Oynayan Çocuklar” (1904), “Bostancı Deniz Hamamı” (1906) ve “Bostancı Deniz Hamamı” (1913) gibi eserleri, sadece sanat tarihimiz açısından çok değerli değildirler, aynı zamanda Bostancı’nın o dönemine ilişkin görsel kaynaklar olmaları açısından da büyük önemleri bulunmaktadır. Refik Halid, sanırım ‘52 yılındaydı, “Köprünün öte tarafındaki beş ahşap köşk, bugün olduğu gibi çocukluğumda da mevcûttular; hatta birinde ressam Halil Paşa oturuyordu. Onun köşkü, karşısındaki çam tahtasından kurulmuş iki deniz hamamına bakardı. Halil Paşa, bu hamamların tablolarını yapmıştı,” diye yazmıştı. Bostancıbaşı Köprüsü’nü geçtikten sonra, henüz Kasaplar Çarşısı kurulmadığından ve denizin bir kısmı doldurulmadığından, Refik Halid’in bahsettiği köşkler tam deniz kıyısındaydılar. Kadıköyü’nün meskûn kısmı bu köşklerle sona erer, onlardan sonra Maltepe’ye kadar hiç yerleşimin bulunmadığı uçsuz bucaksız topraklar başlardı. Yeni Karye henüz yok. Köprüden sonraki çayırlık ise Kavak Bayırı ismiyle başlardı. Eski Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin 1328 tarihli bir kaydından, Kavak Bayırı denilen mahallin Bostancı Yeni Karye olarak isimlendirilmesi kararının 3 Kasım 1910 günü alındığını öğreniyoruz.
***
Bostancı Köprüsü’nden sonraki Kavak Bayırı mahallinde, elbette 1907 yılıdır, yetmiş sekseni mütecaviz, az sayıda Rum ve Ermeni yerleşimin bulunduğu Eski Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin 1325 tarihli ve 3199 sayılı........
© Karar
visit website