menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Hâneler dilsiz şikâyet, gidenlerin peşinde'

35 1
22.05.2024

" Ayios Mamas eski Diplokionion'un Bizans devrindeki ismiydi, bir kroniktense mahalde Bizans'tan önce de yerleşimin bulunduğunu ve oradaki bir köprüde bakirelerin kurban edildiği öğreniyoruz."

Sultan Abdülmecid verem illetiyle güreşe tutuşmasaydı, Dolmabahçe, Maçka, Teşvikiye ve Nişantaşı semtleri doğmaz, muhtemelen Ayios Mamas da Beşiktaş olarak inkişâf etmezdi. Aslında Ayios Mamas eski Diplokionion'un Bizans devrindeki ismiydi, bir kroniktense mahalde Bizans'tan önce de yerleşimin bulunduğunu ve oradaki bir köprüde bakirelerin kurban edildiği öğreniyoruz. Vikinglerin gemilerinden inip, Konstantinopolis'e Ayios Mamas'dan ayak bastıkları ve epeyce bir süre de Ayios Mamas'da kaldıkları kayıtlara geçmiştir. Mitolojiye göre Viking erkekleri boylu posluymuşlar, edebiyatımıza bir “şehvet şehri” olarak giren Konstantinopolis'un kadınlarının ise yedi yirmi dört eteği belinde gezdiklerini Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun ve Murat Sertoğlu'nun romanlarından okumuştuk. Artık siz de bir zahmet Ayios Mamas gecelerinde nelerin yaşanmış olabileceğini tahmin ediverin.

Beşiktaş'ı az sonraya bırakacağım, ben sizi önce Dolmabahçe'den başlayıp arkasındaki sırtlardan yukarılara tırmandırmak niyetindeyim: Bazılarına göre Sultan I'inci Ahmed devrinden, bazılarına göre de Sultan II'nci Osman devrinden önce, deniz Nişantaşı'na doğru uzanan vadinin ağzına kadar geliyormuş, 17'nci yüzyılda deniz doldurularak bahçe yapılmış ve bahçe içine de ahşap bir sâhil sarayı kondurulmuş. Oraya bu yüzden “Dolmabahçe” denmiş, ancak doldurulmuş alanın ve civârının inkişâfı Sultan Abdülmecid'in eseridir. Kasvetli Topkapı Sarayı'nda günden güne eriyen Sultanımız, doktoru Sigmund Spitzer'in tavsiyesiyle sonunda oradan çıkmaya karar verip Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırmıştır. Kendisi birazcık Batılı kafa yapısına sâhip olduğundan, elbette işi sadece sarayla bitirmemiştir, önce sarayın arkasında bulunan ve Sultan II'nci Mahmud'un has ahırları olarak kullandığı Tüfekhâne'yi yıktırtıp, onun yerine de hayli asrî bir tiyatro binâsı diktirmiştir. Bitti mi? Hayır. Aklı fikri sarayın arkasına düşen sırtlardaki bostanlarda ve fundalıklardadır, oraları da ricâl-i devletin ikamet edeceği yeni semtler için açmak istiyor. Bu niyeti pek güzel de, maalesef olan İstanbul'un çileğine olacaktır. Ben dahil bütün eskiler Arnavutköyü'nün açık pembe renkli ve mis kokulu dağ çileğini biliriz, Dolmabahçe'nin arkasındaki sırtlarda yetişen çileğiyse avamdan tadan biri en azından Sultan II' nci Mahmud devrinden beri kayıtlarda yoktur; çünkü oralar Hazîne-i Hâssa'ya ait olduğundan mahallin çilekleri sadece saray mutfağına gönderiliyormuş. Bu çilek edebiyatımıza girdi mi, inanın aklıma Mustafa Ragıb Esatlı'nın tefrikasından başka bir eser gelmiyor, belki Selim İleri üstadımız ona bir iki eser daha ekleyebilir. Sultanımızın aşağıdan gördüğü sırtlarda bir de Vişnezâde ve Süleymaniye mahalleleri vardı, onlar kitaplarda mahalle olarak geçiyorlar da, aslındaki oralarda bahçevan kulübelerinden ve ahırlardan başka bir şey yok gibiymiş. O mahaller istimlâk edilerek arazisinde ne var ne yok yıktırıldı, böylelikle de Maçka'nın, Nişantaşı'nın ve Teşvikiye'nin inkişâflarının yolları açılmış oldu. Yeni semtlere yerleşen Osmanlı ricâlinin görgüsü Cumhuriyet devrinde onların çocuklarının ve torunlarının parasıyla birleşince, bahse konu yeni semtlerde, sadece tuzu kuruluklarıyla, hâli vakti yerinde olmalarıyla ve kibarlıklarıyla farklı bir burjuva tabaka ortaya çıktı. Bu yüzden 19'uncu yüzyıldan itibaren Nişantaşı'nda ve Teşvikiye'de nelerin nasıl yaşandığını merâk ediyorsanız, Mustafa Ragıp Esatlı'nın “Bir Devrin Tarihini Konaklardan Dinleyelim” tefrikasıyla A. Zeynep Mağgönül'ün “Teşvikiye-Nişantaşı” çalışmasını mutlaka okumalısınız.

Şimdi aşağıya inip Dolmabahçe Sarayı'ndan az ileriden Serencebey'e sapalım: Şâyet Yahya Kemal'e orada rastlarsanız, zaman yolculuğunda '34 ile '46 arasındaki bir güne düştünüz demektir. Hadi, o günün resmine bir de sağanak çizelim. Elbette üstadımız ıslanmamak için yokuştaki dükkânlardan birine dalacaktır. Yahya Kemal'i tanımayan dükkâncının, onu........

© Karar


Get it on Google Play