‘Bu akşam gün batarken gel, sakın geç kalma erken gel’
“1897 veya 1898 yıllarında Makriköy henüz Bakırköyü değildir, Ahmed Rasim’in ifâdesiyle, Dersaâdet’in, verem, istiska, sıtma ve dizanteri illetlerinden dertli olanlara mahsûs
köy şeklindeki bir hastahânesidir.”
Bir varmış bir yokmuş, develer tellal pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, hop dedim dedemi uçurdum, surlardan aşırdım, ay dedim vay dedim koştum peşinden yetiştim, yetiştim ki ne göreyim, dedem Makriköy’de Ahmed Rasim yanında, sâhilde birlikte demlenirlerken ise Ahmed Rasim dile gelmiş, görün bakın neler demiş:
“Makriköy’de oturduğum vakitlerdi, sabahın köründe kapının çalmasıyla yataktan fırladım. İnip kapıyı açtığımdaysa Hakkı Paşazâde Celâl’in deli deli gülmesiyle karşılaştım. İçeriye buyur etsem de, biçâre anlamadı, gülmeye devâm etti. Birkaç defa ısrar edince de, şâyet kendisine deli demeyeceksem içeriye gireceğini söyledi. Tamam dedim, ama merâk bu ya, ona kargaların dahi uyanmadığı bu saate nereden geldiğini sordum. Taşkasap’taki konaklarından yürüdüğünü söyledi, şaşırdım, Taşkasap ile Makriköy aradında dünyanın yolu vardı. Meğerse gece konakta bir gazel okumuş, sonra bir türlü uyuyamamış. Hânelerinde kendisini anlayacak kimse olmadığından, düşünmüş taşınmış, bari Ahmed Rasim’e gideyim de orada bir gazel daha patlatayım demiş. Bunun üzerine bir buçuk saat önce, ortalık daha zifirî karanlıkken, Makriköy’e gelmek için yola çıkmış. Paşazâdenin aklı sadece gazelde, bu defa da beni hafakanlar bastı, bütün gül Celâl delisiyle nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum.”
Tahmin edersiniz ki, Ahmed Rasim’i aklımda kaldığı kadarıyla, meâlen dillendirdim. Hakkı Paşazâde Celâl’in ustamızı ziyâreti 1897 veya 1898 yılında olabilir, o vakitler Makriköy henüz Bakırköyü değildir, Ahmed Rasim’in ifâdesiyle, Dersaâdet’in, verem, istiska, sıtma ve dizanteri illetlerinden dertli olanlara mahsûs köy şeklindeki bir hastahânesidir. Şuna düpedüz Rumluk desek, sanırım daha doğru olacak. Ulaşımı da hayli meşakkatlidir, Sirkeci’den şimendifere binen biri ancak bir saatten on üç dakika eksik bir zamanda Makriköy’e varabiliyormuş. Köyün ağırlıklı Rum nüfusuna gelirsek de, bazılarının hâlâ Rum denilen beşeri Yunanlı ile karıştırdığını biliyorum, oysa onların Yunanla din dışında bir bağı yoktur. Yunanlı antik Yunan tarihinden ve kültüründen doğmuş Batılıdır, Rum ise Anadolu’dan çıkmış Şarklıdır. Neyse, biz Ahmed Rasim’e şimdilik kandilli bir selâm çakarak muharririmizi Hakkı Paşazâde Celâl ile bırakalım.
Cenab Şahabeddin’in Zeytinlik’teki iki katlı küçük köşkü Ahmed Rasim’in Yeni Mahalle’deki kira hânesine yakın sayılabilir, üstadımız ‘34 kışında orada beyin kanamasından vefât etti, şiddetli kar tipisi altındaysa Bakırköyü Mezarlığı’nda çok genç yaşta kaybettiği kızı Destine Hanım’ın medfeninde ebedî uykusuna bırakıldı. Aileden sadece kız kardeşi Ayşe Nimet’in kızı Nurinev Tanca hayatta kaldığında, Nurinev Hanım köşkü şâirin anısının yaşatılacağı bir müzeye dönüştürülmesi ve aynen korunması şartıyla Dârüşşafaka’ya bağışlıyor. Anlaşıldığı kadarıyla, kurum köşkü metrûk hâlde bırakıyor ve tinerciler de orayı ‘99 yılında yakıyorlar. Nurinev Hanım aynı yılın sonbaharında aramızdan ayrılınca, Dârüşşafaka tarafından terekenin tesbiti ve vasiyetnâmenin infâzı için dava açılıyor. Ancak, vukuâtlı nüfus kaydı dosyaya geldiğinde, Nurinev Hanım’ın yakın bir tarihte Bülent isminde birini evlat edinerek nüfusuna geçirdiği görülüyor. Kurum avukatı, bağışçının çok yaşlı olduğunu ve yıllardır sokağa çıkamadığı için böyle bir işlemi........
© Karar
visit website