Geçmişin buruk İzleri… Watteau, Angelopoulos ve Dıranas
Angelopoulos’un sessizlik üçlemesinin ilk filmi olan Kitera’ya Yolculuk en sevdiğim filmlerindendir…
Hemen her filminde geçmişin aynasıyla geleceğe bakma zorunluluğunu hissettiren yönetmen, bu filmde de “geçmişi kendimizden ne ölçüde uzaklaştırabiliriz ya da ne kadar yok sayabiliriz” sorusu üzerine kafa yormuştur. Geçmişin yaralarını kabul etmeden bir gelecek tasavvuru kurgulanabilir mi? Angelopoulos geçmişi, Yunan İç Savaşını flu bir fon yapmıştır. Özellikle siyasi mahkumların ve sürgün edilmişlerin ruh halleriyle birlikte Yunan solu için kültürel bir travma olan savaş tüm yorgunluklar ve kaygılarla birlikte stilize edilmiştir.
Çok katmanlı anlatı yapısı ve erteleme ve yer değiştirmeye yönelik estetik stratejileriyle Kitera’ya Yolculuk hem geri dönen sürgünler hem de onları takip eden yeni nesil için savaşın derinleştirdiği sessiz yaraları anlatır.
Komünist direniş savaşçısı Spyros (Manos Katrakis), Sovyetler Birliği’nde yıllarca sürgünde yaşadıktan sonra evine döner, ailesi ve komşuları hayret içindedir. Artık seneler önce ayrıldığı vatanının tarım arazileri turizm beldesine dönüştürülmek üzeredir ve oğlu Alexandros (Giulio Brogi) da Alman işgali sırasında film setinin çekimlerini yapan bir yapımcıdır. Aniden ortaya çıkan ve köklerinin bu şekilde yok olmasına meydan okuyan varlığıyla Spyros, geçmişi sanat veya ticaret yoluyla yok etme çabalarını sekteye uğratır.
“Ellerinden gelse gökyüzünü bile satacaklar”
Aslında film hakkında yazma fikri Antonie Watteau’nun “Çuha Adasına Yolculuk” isimli tablosuyla birlikte zihnimde oluştu. Çuha Adası’nın diğer adı da Kitera’dır. Yani tıpkı Angelopoulos da ressam Watteau’nun tablosuna bu ismi vermesi gibi köklere dönüşe dair bir telmih yapılmaktadır.
Zira Rokoko sanatı da Barok’a, onun dini motiflerine bir........
© Karar
visit website