Kötülüğün kamusal onayı…
Alışkanlıklarımız zamanla kanıksamaya en sonunda ise duyarsızlığa dönüşür. Bireysel alışkanlıkların toplumsal alışkanlıklarla örtüşmesi ise uzun vadede ortak bir çürüme havuzu oluşturur. Hayatla kurulan temasın tabiatı kişinin tercihlerini de belirler. Tercih, düşünsel tartmanın sonucudur. Maruz kalma ise çok bileşenli ve çok katmanlı, çağımızın en dolaylı ve yaygın görüntüsüdür. Durmaksızın bir şeylere maruz kalırız. İnsanın tercih hakkı elinden alındıkça genel kabul ve maruz kalmaya dayalı alışkanlıklar yaşamın akışını iyice tayin eder. Hayatın akışı demek aktüaliteler toplamı değil asıl davranışların ruhudur. Aktüalitenin akımı insana bir ve biricikliğini unutturur. Bir ve biricik olan mümkün olduğunca gözden ırak durur. Günümüzde insanlar kendi yaşantılarının ancak görsel bir hikayeye dönüştüğünde ve izler çevreye sunulduğunda onun gerçeklik kazanacağına inanıyorlar. Yediği yemek, gördüğü manzara, karıştığı kaza, uğradığı haksızlık önce zihninde sonra da elinin altındaki cihazla kurgulanmakta sonra da başkalarıyla paylaşılmaktadır. Tekil yaşama gücü azalması ve hayatın kontrolün kamunun takdirine bırakılmasıdır bu. Kişi acıktığı için değil yemek yediğini göstermek için harekete geçer adeta. Yazı ve müzik desteği sayesinde paylaşılan kurgunun etkisinin artması amaçlanmakta, sosyal medya mecraları bu paylaşımların meşruiyet zemini diye kullanılmaktadır.
Gösterme alışkanlığı ile yaşantı alışkanlığı böylece iç içe geçmekte zamanla gerçeklik yitimine bağlı sanal bir bağımlılık çemberi yaratılmaktadır. Bu geçici ‘uyuşma’ bir süreliğine hayatın yerine geçebilir ve çemberin içinde kalan kişi güvenlikte olduğu sanısıyla geçici huzurun koltuğuna yaslanarak hayatının kolaylaştırdığı zehabına........
© Karar
visit website