Çocukları eğit(eme)mek ya da...
Eğitim yol ve yöntem göstermektir. Eğitici bundan vazgeçip öğrenciyi kendisine benzetme hedefine yönelince sapmalar kaçınılmaz hale gelir. Hele toplumun ortak şuur, niyet ve birikimi olmaktan çıkıp gücü bir süreliğine eline geçirenin ideolojik rengine bürünmeye başlayınca eğitimde çanlar hepten çalmaya başlamıştır demektir. Kabul edilmelidir ki nitelikli eğitim tarih boyunca hep seçkinlerin ayrıcalığı olmuştur. Ulus devletlerin doğuşuyla birlikte hem ulus devlet fikrini genele yaygınlaştırmak hem de sanayi çağıyla çeşitlenen iş ihtiyacını patronun/ devletin adına işleyecek insan ihtiyacından dolayı kitlesel eğitim gündeme gelmiş bu uğurda çalışmalar hızlanmıştır. Batıdaki eğitim hamlelerinin kökeninde milliyetçiliğin yatması ise ayrıca düşündürücüdür. Dileyen Jules Payot’nun dilimize İrade Terbiyesi adıyla çevrilen kitabına bakabilir. Fransız milliyetçiliğinin başta Alman ve İngilizlere karşı nasıl kabardığını görebilir. Fransızlar için eğitim Avrupalı rakiplerini altetmenin amacıdır. Sömürgecilik hedefleri de dahildir bu amaca.
Eğitim sadece okula hapsedilecek bir mesele olmadığı için katman katman ve dalga dalga açılımlara sahiptir. Söz konusu olan çocuk olduğunda hele, aile, çevre, toplum ve dünyayı hepten ilgilendirir. Eğer çocuk anne karnına düştüğü andan itibaren hak ettiği sağlıklı süreci yaşayamazsa doğum sonrasına dezavantajlı başlayacaktır. Doğumla beslenme, anne baba ile büyüme, yakın ve dolaylı merhamet gibi destekler onun kişiliğini belirleyecektir. Türkiye’de azalan doğurganlık oranı ekonomik, sosyolojik ve felsefi bir dizi gerekçeyi barındırır sonunda. Anneler çocuklarından mahrum oldukları gibi çocuklar da annelerini akşam vakti görebilmektedirler. Kreş gibi sosyal ve psikolojik destekli kurumların yetersizliği ortada iken bir çocuk ve aile selametinden söz edilemez. Anaokulu çağı ise hala zor ve çetin........
© Karar
visit website