'Dalga boyu' hayat ya da Murat Yalçın...
Metinsellik edebi eserde amaç değil sonuç vasfı kazandıkça görünmez olur ve hele öykü gibi hayatla mutlak bitişik ve dilin en kısa aralığında akan bir türde daha bir estetik değere bürünür. Öteden beri Murat Yalçın’ın hayat öykücüsü olduğunu ve hayatla metinselliği ustalıkla bağdaştırdığını biliyoruz. Ayrıca, metinsellik hep bir dil tadıyla var olageldi yazdıklarında. Hatta dilin/ dilciliğin kendisi oldu. Onun yeni kitabı ‘Dalga Boyu’ artık kendi ustalığını tatmış bir yazarın gönlünce seçtiği yolda metinselliğin en uç dokunuşlarıyla, hayatı ise en çıplak yerinden yakalayışlarının toplamı. Dolaylı bir şehir kitabı diyeceğim ‘Dalga Boyu’na. Kentin içinden geçtiği bütün sıtmaları erken yaşta idrak etmiş bir duyarlığın şimdiyi aydınlatmak için kullandığı bir idrak yöntemi diye de yorumlayacağım.
Murat Yalçın mekanı, olayı, maddeyi, olguyu kişiselleştirmede son derece başarılı bir öykücü. Fakat onu ayrıksı kılan salt bu tarafı değil. Kişiselleştirme ile tarih arasında kurduğu organik bağlantılarla, şahit olduklarını başka bir basamağa taşımak bu. Kitabın ilk öyküsü Nare, artık öykümüzde nadir rastladığımız bir gövde metin. Şehrin bugününe ayak uyduramadığından veya akla hayale sığmaz miras meseleleri, zorunlu göçler hatta bilinçli baskılarla yıkılmaya mahkum bırakılmış bir apartmanın öyküsü. Apartmandan kastın yapı olduğu hatırda tutulduğunda toplum denilen bileşkenin ne sebepten ve neler uğruna çatırdağını böylelikle kültür, hayat ve insan adına neleri yitirdiğine parmak basmasıyla öne çıkıyor öykü. ‘Nare moloz oldu’ giriş cümlesiyle, moloz sadece bir madde değil yokluk olarak da sunulur bize. ‘Kıyıcı zaman’ türlü oyunlar içinde sonunda ‘devetüyü’ rengini kaybeder. Oysa anlatıcı için ‘devetüyü geçmiş........
© Karar
visit website