İnsanlık ve göç üstüne…
İnsanlığın bildiğimiz şekliyle geçmişi 300 bin yıl öncesine dayanıyor. İlk atalarımız dendiğine göre Afrika’da ortaya çıkmış, sonra oradan dünyaya yayılmış. Bin yıllarca küçük topluluklar halinde yaşamış ama avcı-toplayıcılığı bırakıp 1920’lerde Avusturalyalı arkeolog Childe tarafından ortaya atılan ve bugün hala benimsenen teoriye göre de Neolitik Devrimle, yani tarıma geçtikçe bir arada yaşayan insanların sayısı artmış.
Çatalhöyük’de 9 küsur bin yıl önce 8 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. 11 bin yıllık Göbeklitepe örneği de yerleşik düzene geçmeden önce dahi insanların bir şekilde örgütlenip kalabalık gruplar halinde ibadet edebilecekleri mabetler yaptıklarına işaret ediyor. Onları neyin bir araya getirebildiği, kan bağı ötesinde hangi saiklerin toplumsallaşmayı sağladığı hala tam olarak bilinmiyor. Tarım icadı anlatısı belli ki artık arkeologlar ve antropologlar arasında pek rağbet görmüyor.
Değişimi iklime bağlayan da var, psikolojiye ve ölüm korkusunun evrensel düzen inancıyla aşılmasına bağlayan da. Benim aklıma en yatanı tahakküm ve taahhüt bileşeninin siyasi müteşebbisler tarafından etkin dozda kullanılması. Ama sebebi ne olursa olsun insanlar bir kez yerleşik düzene geçip toplumsal olarak bir arada olmayı başardıktan sonra diğerleri de onları taklit etmek zorunda kalmış.
Çünkü bir toplumu oluşturan biz duygusu diğerlerini dışlamış. Onlar da kendi bizlerini yaratmış. Bir süre sonra imparatorluklar kurulmaya, çok sonraları da ulus devletler oluşmaya başlamış. Birbirini hiç tanımayan insanlar uluslardan futbol holiganlığına uzanan hayali cemaatler inşa etmiş. Bu cemaatlerin tanımı da zaman içinde sürekli değişmiş. Bazen iç içe geçen, bazen kesişen, bazen de zıtlaşan halkalar oluşmuş.
Bazıları içinde barındırdıkları müeyyide mekanizmaları ve ikna imkanlarıyla diğerlerinden daha güçlü olmuş. Cemaat tanımının kapsayıcılığı da o topluluğun temsil eden siyasi örgütlenmenin gücüne genellikle güç katmış. Ancak her topluluk ya da o topluluğa öncülük edenler her zaman her istediğini yapamamış. Savaşlardan büyük anlatılara dışsal faktörler de seçim imkanlarını sınırlamış.
Mesela Türkiye Yusuf Akçura’nın “Üç tarz-ı Siyaset” kitabında anlattıklarından birini,........
© Karar
visit website