Amerika’nın şımarık çocuğu
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Nazi Partisi’nin gerçekleştirdiği soykırım sonrasında kurulan İsrail Devleti’ne yönelik özellikle de Batılı devletler tarafından bahşedilen hoşgörü ve bir nevi mahçubiyet duygusunun sonsuza kadar süreceğini düşünmüyorum.
Nitekim yıllardır topraklarını 1967 kararlarına aykırı şekilde genişleten İsrail uluslararası ilişkiler teorilerini, uluslararası hukuk sınırlarını zorlayan tavrıyla her ne kadar büyük devletlerin anlaşılmaz desteğini almış olsa da vicdanlarda kınanan, terör devleti olarak görülen bir devlete dönüştü.
Özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin de İsrail Başbaşkanı Benjamin Netanyahu’nun bir savaş suçlusu olduğuna karar verip tutuklama isteğinde bulunması çok çarpıcı bir gelişme olarak önümüze çıktı. Netanyahu atalarının İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadığının benzerini Filistin halkına yaşatma hırsı kabul edilemez bir vahşettir. Buraya eksik kalmaması açısından bir parantez açmak gerek. Uluslararası Ceza Mahkemesi Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki lideri Yahya Sinvar hakkında da tutuklama isteğinde bulundu. Bir tarafı yazıp, diğer tarafı yazmamak olmaz.
Netanyahu ve onu destekleyenler özetle saldırının meşru müdafaa olduğunu, ilk saldıranın Hamas olduğunu savunuyorlar.
Her ne kadar Netanyahu ve onu destekleyenler benim o zaman da kınadığım Hamas saldırısını arkasına alıp yaptığı katliamı meşru göstermeye çalışsada bu katliamın dünyanın hiç bir zamanında ve siyasi atmosferinde meşru bir tarafı yoktur.
Maalesef batılı devletler bu katliama karşı olmayı antisemitizm olarak değerlendiriyorlar ki bu son derece yanlış bir kavram.
Bilindiği gibi antisemitizm Yahudi milletine karşı duyulan öfke, nefret, kin ve ayrımcılık olarak tanımlanıyor.
Konunun bununla uzaktan yakından alakası yok. Her nasıl ki........
© Karar
visit website