Siyaset ve yalan
Galiba bu kadim bir mesele! Çünkü Ernest Renan da “Ulus Nedir”de kimi güçsüz toplulukların unutarak ulus ırmağına dahil olduğunu söyler. Uluslaşma tarihlerinde rıza ve kabule dayanan tâbi olmalar varsa da tersi de vâkidir ve işte bu noktada gizleme ve örtmeye, hatta çarpıtmaya dayalı bir tarih yazımı devreye girer. Nitekim Arendt, “Siyasi emellere ulaşmak için meşru araçlar olarak kullanılan gizlilik ve kandırma, yani kasıtlı sahtekârlık ve açık yalan, yazılı tarihin en başından itibaren yaşamımızda olmuştur.” diyor (s. 12).
Yalana insan, hem kendine bir yer açmak hem de açtığı yerde devamlı kalmak için başvurur. Daima iktidarda kalmayı amaçlayan siyasetçi, zaaflarını, varsa yaptığı hataları örtmek, kendini daima güçlü göstermek için elindeki ‘meşru araçlar’ ve uzman sorun çözücülerle kamunun zihnini gerçeklikten uzaklaştırarak onun yerine kurguladığı ‘gerçek”i (!) inşa eder. Ve gerçekler çoğu kez daha acı verici olduğu için insanlar genelde yalana/ hayale sığınmayı tercih ederler. Çünkü yalan, gerçeğe göre daha caziptir. Ayrıca yalancı, yönetilenlerin ne duymaktan hoşlandığını, beklentilerinin ne olduğunu önceden bilmenin avantajına sahiptir, uzmanlarıyla........
© Karar
visit website