İlâhi yaratma ile yeniden yaratma arasındaki fark
Yaratma deyince konu kaçınılmaz olarak ‘İlahî yaratma’ya gelir. Nitekim Frye da buna uzun uzun değiniyor.
Gerçekten de evreni, varlıkları kim yarattı, nasıl, ne zaman? Bu şekillenmiş doğa, şehirler, araç-gereçler; dolayısıyla kurduğu medeniyet, insanı ‘yaratıcı’ kılar mı? Bu icat ve inşalara yaratıcılık diyebilir miyiz? gibi sorular insanı sürekli meşgul etmiştir… Frye da eserinde bu sorulara cevap arar ve ‘yaratma’da iki özneye işaret eder: İlki Tanrı, ikincisi insan. Dinî inanışa göre yaratma Tanrı’ya has bir vasıftır, ancak o yaratır. Ama “insan çabasını içine alan bir başka yaratma” daha vardır ve Frye buna “yeniden yaratma” ya da “karşı yaratma hareketi” diyor (s. 28). Belli ki ona göre asıl yaratış Tanrı’ya aittir, insan Tanrı’nın yarattıklarından yeni biçimler inşa eder. Sezai Karakoç “Edebiyat Yazıları I”deki “Kavramlar ve İlkeler” başlıklı yazısında bunu çok iyi açıklıyor; sanatçının yoktan var edici değil işinin “Tanrı’nın yaratışını taklide yeltenme[k]”, “varolanlardan yeni bir varolan türetmek…” olduğunu söylüyor. Eskiler buna ‘ibda’ diyorlardı. Bence de insan yoktan var etmez, varolanlardan yapar. Sanat da yaratılanlardan kaynaklanan ve zihinde inşa edilen -kurgusal-........
© Karar
visit website