menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öğrenci gençlik, eğitim ve sınıf mücadelesi

9 0
27.09.2025

DOST

Ben berceste mısraı buldum,

Hey ömrümce söylerim.

Gözden, gezden, arpacıktan olsun,

Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz’ın çam ormanları güzel değildir.

Hayda günlerim hayda!

Sırtını düşmana verdikçe,

Murat dağları güzel değildir.

Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,

Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, elâ göz;

Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;

Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,

Ayın onbeşi;

Biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi,

Yazi bizsiz

Anne dizi, kardeş dizi, yâr dizi

Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol

Gel Aydınlım, İzmirlim.

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan, Kemah’tan

Düşmanlar selâm ister

Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana’nın pamuğu dokumada;

Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada

Ümit işkencede mahzun

Emek işkencede mahzun

Tenim, ayaklarım üryan

Ekmek işkencede mahzun

Ve Divrik’in demiri arabada

İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigârı kardeş

Söyle ağrılar yadigârı kardeş!

Neden alınterleri

Nimetler, haklar haram oldu sana

Gel günlerim gel de dol

Gel Aydınlım, İzmirlim.

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan Kemah’tan!

Düşmanlar selâm ister

Gözden, gezden, arpacıktan!

Sana selâm olsun

Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya

Canım Türkiye

Memleketimiz.

Çalışan halklarıyla ümmi

Çalışan halklarıyla garip,

Irgadı, esnafı, madencisi, iptidaî aletleri

Kadınları, erkekleri, hapishaneleri

Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,

İşsizleri, realist şairleri, mücahitleri,

Sokak şarkısı, keten helvası,

Akşam haberleri satanlarıyla memleketim!

Sana selâm olsun

Sürgünler, mahkûmlar, hastalar!

Alacağın olsun

Seni İstanbul seni

Seni Bursa, Çankırı, Malatya,

Sizlere selâm olsun üniversiteler!

Öğretmenleri alınmış kürsüler,

Öğretmenler!

Sizlere selâm olsun

Hürriyeti yazan eller, dizen eller!

Sizlere selâm olsun makineler

Entertipler, rotatifler, bobinler!

Bu gülünç, aşağılık,

Namussuz şeyler dışında,

Sana selâm olsun

Zincirin, zulmün kâr etmediği

Kırbacın kâr etmediği

Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!

Gel Aydınlım, İzmirlim,

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan, Kemah’tan!

Düşmanlar selâm ister

Gözden, gezden, arpacıktan!

Enver Gökçe

Şiir böyle diyor. Yaşamı ve mücadeleyi anlatıyor.

Bizim iktisatçılarımızın tuhaf huyları vardır. Marksizmden ne kadar kaçarlarsa, o kadar bilgisizleşirler ve ne kadar bilgisiz iseler, o kadar “kelime keşifleri” yaparlar. Tuhaf sözler söylerler. Bilgisizliklerini örtmek için, bilgili olmanın işareti olarak, yeni sözlere sarılırlar. Dinleyen de bunlarda bir hikmet var sanır. Mesela “etkin grev hakkı” gibi buluşları olur. Mesela, “kişi başına düşen milli gelir” hesaplarını ölçü alır ve Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yerini belirlemeye çalışırlar. Mesela “az gelişmiş ülke” derler ve neden “az gelişmiş” olduğunu söylemezler. Mesela ne kadar çok mal üretilmiş ise, o kadar iyi demeye getiren her ölçüye sarılırlar. Aslında iş “Batıcılık”tan “bâtıl inanç” boyutuna çoktan geçmiştir. Mesela derler ki, “asgarî ücret artarsa, enflasyon yükselir.” İyi de, asgarî ücretin arttığı ama enflasyonun yükselmediği zamanlar yok mu? Eğer asgarî ücret artınca enflasyon yükselecekse, Saray ne güne duruyor, asgarî ücreti sıfırlasın ya da ülkede ne olursa olsun, enflasyon sıfır oldu diye fetva veren bir din adamı bulsunlar olmaz mı? Bizim Marksizmi reddeden ama Marksist olarak anılmaktan ya da en azından muhalif olarak gözükmekten hoşlanan profesörlerimiz, iktisatçılarımız ise, bu tartışmaları çok severler. Ama kanımca, bu konuda radikal bir çıkış yapmalarının zamanı gelmiş de geçmektedir. Önerim şudur: Karga eğer iki kere öterse, enflasyon düşecek, eğer devekuşu kartal kılığına girerse asgarî ücret yükselecek. Yakındır, Batıcıların (ister kendine Marksist desin, ister demokrat, ister liberal) yakında kahve falı ile ekonomik durumu açıklayacakları dönem gelecektir. Bizim burjuva iktisatçılarımızdan başlayan bu tuhaf huy, “Anadolu irfanı”na da uygun biçimde yaygınlık kazanıyor. Her biri, bir veciz söz peşindedir. Tavuklar nasıl ki özel kafeslerde ışık oyunları ile geçen günü şaşırıp, günde iki-üç kere yumurtluyorlarsa, bunlar da “atasözü” gibi veciz sözler yumurtluyorlar. Mesela mı, “bir ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın, ülkenin durumunu anlayın.” Buyurun işte, veciz bir söz. Bir yere kadar bu sözü destekleyecek çok da örnek bulusunuz. Sonra da bunun “derinliği”ne hayran kalırsınız!!! İyi de, niye nasıl yaşadıklarına bakmıyoruz da nasıl öldüklerine bakıyoruz? Açlıktan ölümü görmeden önce, açlığı göremez miyiz? İşkencede ölümü görmeden önce, sokakta coplanmayı göremez miyiz? Fabrikada, işyerinde süren zulmü göremez miyiz? Günde 12 saat çalışan ve işyerlerinde baygınlık geçinen işçileri göremez miyiz? Okulda açlık çeken öğrencileri göremez miyiz? Tüm öğretim hayatı boyunca, 6 yaşından 18 yaşına kadar üniversiteye girmek için uğraşan, sonra da üniversiteyi kazanan gençlerin, barınamamak nedeniyle okullarını bırakıp memleketlerine dönmesini göremez miyiz? İlle de bu insanların intihar etmelerini mi kayda almalıyız? Kadınların nasıl yaşadıklarına değil de, nasıl öldüklerine mi bakmalıyız? Yangınlara, deprem gibi doğal afetlerde devletin tutumunun afeti aşan hâline bakamaz mıyız?

Bugünlerde öğrenci hareketi kendinden söz ettirmeye başlıyor. Daha yolun başındayız. Ama çok önemlidir. Öğrenciler, eylemlerde, sokak direnişlerinde, henüz işgallerde olmasa da boykotlarda yaşıyor ve savaşıyor. İşçiler yasaklanan grev hakları için direniyor, her işyerinde küçük büyük eylemler ortaya çıkıyor. Kadınlar sokaktalar. İşte ülke hakkında karar vermek isterseniz, bu yaşama bakmanız da mümkün.

Şimdi, ülkenin her bir köşesinde gençlik, en başta da öğrenci gençlik, harekete geçmeye başlamıştır. Arayıştır bu ve böyle yaşamak istemediklerini biliyorlar. Bilmenin birçok şekli vardır, bugün gençlik, bildiğini daha net biliyor, daha berrak, daha engelsiz biliyor. Kimisi korkularıyla hesaplaşıyor, hesaplaşacak.

İşin ucu derindedir. Sorun, sadece iptal edilen, yasaklanan gençlik etkinliklerinde konserlerinde değil. Sorun, tüm eğitim sistemindedir. Sorun, ülkeyi “yağma, rant ve savaş ekonomisi” ile yöneten burjuva egemenlikte, Saray Rejimindedir.

İlkokulda aç, iç çamaşırsız, 30-40 kişiyi bulan sınıflarda eğitim gören çocukların gerçekliğindedir. Açlık sadece Filistin’de yok. Filistin’de açlığı bir soykırım silahı hâline getiren egemen ile, Avrupa’daki, Türkiye’deki, ABD’deki egemen, aynı soydandır, aynı sınıftandır. 21. yüzyılda, medeniyet ve demokrasi ihraç etmeye çalışan Batı emperyalist güçleri, dünyayı açlık ve işsizlikle, ölüm ve gelecek korkusu ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Tüm eğitim sistemi, “rant” üzerine kuruludur. Düzene uygun kafalar yetiştirmek için organize edilmiş olan burjuva eğitim sistemi, doymak bilmez kâr tutkusu ile, ranta çevrilmiştir, çevrilmektedir. Ülkemizde, anaokulundan üniversiteye kadar her aşamada özel okullar oluşmuştur ve bu özel okullar, eğitim alma talebini büyük kârlara çevirecek bir sistem organize etmişlerdir. Burjuva eğitim sistemi, bilimden........

© Kaldıraç