Truva Atı Hikâyesi ya da Kaleyi İçerden Ele Geçirme Stratejisi
Homeros’un İlyada destanında anlatılan malum hikâye: Yunan ordusu Truva’yı kuşatır. Kuşatma on yıl sürer. Truva düşmez. Yunan ordusu kumandanlarından Odysseus’un aklına parlak bir fikir gelir. Kalenin kapılarını içerden açmak! Bunun için de tahtadan o meşhur Truva atının içine en seçme askerlerini yerleştirir. Tekerlekli Truva atını kale önünde bırakıp saklanırlar. Truvalılar bu tahta ata bir anlam veremezler. Bir gün kale kapısını açıp, çekerek tahta atı kalenin içine alırlar. O gece sabaha karşı tahta atın içindeki askerler kale kapılarını ardına kadar açarlar ve pusuda bekleyen Yunan askerleri de açık kapılardan içeri dalarak Truva şehrini ele geçirirler.
Tarihî süreç içerisinde “kaleyi içerden ele geçirmek” farklı şekillerde tezahür etmiştir, hâlen de devam etmektedir. Bundan sonra da devam edecektir. Çünkü bu yol ahlaki olmazsa da daha kolay ve daha erken sonuca götürür.
Günümüzde de Siyonist ve Evanjelist akımlara teslim olmuş, daha doğrusu içeriden ele geçirilmiş ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi devletler hak, adalet, hakkı üstün tutma, ahlaki ve vicdani değerler, insan hakları gibi kavramları yok sayarak sadece kuvveti ve kuvvetliyi üstün tuttuklarından, dünyaya kan ve göz yaşından başka bir şey veremiyorlar. Çünkü bu ülkelerde de devlet bu akımların vesayeti altındadır. Tahrif edilmiş inanç felsefelerinin dogmaları doğrultusunda yürüyenlerin insanlık âlemine huzur ve mutluluk yolunda bir müjde vermeleri elbette ki beklenemez. O hâlde insanlık âlemi ve özellikle İslam toplumları bu zehre karşı şerbetli olmak zorunda olduğunu bilmeli ve ona göre hazırlıklı olmalıdır. Aslanın kollarının arasında onun vicdanına sığınmış bufalo yavrusu pozisyonunda kalmamalıdır.
Çünkü bunlar, yerli işbirlikçileri vasıtasıyla devletlerin bütün mekanizmalarının içine sızarak, kalenin kapılarını içeriden açmaya çalışırlar. Bu durumu görmezden gelmek ya da umursamazlık, başını kuma sokmaktan başka bir şey değildir. Zira küresel emperyalizm; İslam coğrafyasında İslam dinini, diğer ülkelerde Hristiyanlığı kullanırlar. Farklı inanç felsefelerinde de cemaatlerle, dinî otoriterlerle iş birliğine girip hücre tipi yapılanmalarıyla kendilerini kamufle ederek faaliyetlerini sürdürürler. Bunlar, işbirlikçilerine makam ve mevki sağlama yollarını iyi kullanırlar. Sınavlara, atamalara hile karıştırırlar. Amaca ulaşmak için de her şeyi mübah görürler. Yargının içine sızarak işbirlikçileri vasıtasıyla adaletin gücünü kendi menfaatleri için kullanırlar.
Milletleri ayakta tutan dinî, ahlaki, ailevi, tarihî ve kültürel değerler aşağılanırken, topluma sinema ve televizyon dizileriyle “cinsiyet eşitliği”, “cinsel özgürlük” adları altındaki gayr-i ahlaki ilişkiler, eylemler ve eşcinselliklerin bireylerin temel hak ve özgürlükleri kapsamında değerlendirilmesi dayatılır…
Onlar, işbirlikçilerine menfaat sağlamada cömert davranırlar. İstikbal vadederler. Düzenledikleri kumpas ve manipülasyonlarla, bürokraside, yargıda, iş dünyasında millîlik vasfını taşıyanları itibarsızlaştırıp, yerlerine kendi adamlarını yerleştirirler. Gizli, organize ve uzun vadeli planlar doğrultusunda ajanlar, işbirlikçiler ve sempatizanlar sinsice faaliyetlerini yürütürler.
Hizaya getirmekte zorlandıkları ülkelerde halk ile devleti karşı karşıya getirirler. Bunu demokrasi ve insan hakları adına yaptıklarını söylerler. Ülkeyi ve toplumu içten zayıflatmayı, bölmeyi, durağanlaştırmayı hedeflerler. Sabotaj ve casusluk eylemleri ile iç savaş için zemin hazırlarlar. Hükümet karşıtı hareketleri desteklerler. Muhalif grupları finanse ederek seçimlere müdahale ederler.
Ekonomiyi manipüle ederler. Çok........
© İnsaniyet
