menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Küçük Ömer ile Kerime

11 0
05.08.2025

Ömer Dede, kırlaşmış sakalları ve saçları, bükülmüş beli ile doksan yaşlarındaydı. Yılların süzgecinden geçmiş bir bilgeydi. 1930’larda dünyaya gelmişti Anadolu’nun yalçın dağlarıyla bilinen bu şehrinde. O dönemin şartlarında ilkokul beşe kadar okumuştu. O zamanlar ilkokul beşi bitirmek o coğrafya için bulunmaz bir nimetti.

Küçük Ömer de ilkokulu bitirmenin heyecanıyla daha çok okumak istemiş ama ailesinin imkânsızlığını fark edince okuma isteğini gönlünün derinliklerine gömmüş, ailenin kazancına katkı sağlamak amacıyla ahşap ustası Cemil Efendi’nin dükkânında çıraklığa başlamıştı. Ömer’i, yaşıtları boyu kısa olduğu için ilkokuldayken Küçük Ömer diye çağırıyordu. Cemil Usta da onu öyle çağırmaya başlayınca lakabı Küçük Ömer olarak kalmıştı bunca yıl.

Küçük Ömer, annesine ve babasına saygıda kusur etmez, onların bir dediğini ikiletmezdi. Cemil Ustasını da baba yerine koyup saygıda kusur etmiyordu. Cemil Usta ona öncelikle marangozhanedeki aletleri tanıtmaya başladı. Daha sonra ağaç çeşitlerini, hangi ağaçtan elde edilen kerestenin hangi işe yarayacağını, bu kerestelerin nasıl kullanılacağına dair her şeyi öğretmişti. Ustası, Küçük Ömer’e aynı zamanda müşterinin velinimet olduğunu, onu kandıracak veya zarara sokacak bir iş yapmaması gerektiğini, verdiği sözde mutlaka durmasını, sözünde duramayacaksa sebebini mutlaka muhatabına anlatmasını ve her ne olursa olsun ibadetlerinden geri kalmamasını sıkı sıkıya tembih etmişti.

Askerlik zamanı gelince 1950’li yılların ortasında askere gitmiş, vazifesini tamamlayınca yine dağlarla kaplı şehrine, anne babasının yanına, Cemil Ustasına dönmüştü tekrar. Şehri, ailesi ve ustası onu can ü gönülden kucaklamıştı. Çünkü o yıllarda askerlik vb. sebeplerle şehirden çıkan bir daha geri dönmüyor, akrabaları ve çevresiyle tüm bağını koparıyordu. Lakin Küçük Ömer dağların yamacına kurulan, ormanla kaplı oksijen dolu şehrine dönmüştü.

Cemil Usta, askerden dönen Küçük Ömer’i karşısına almış, onunla konuşuyordu. Cemil Usta çıraklıktan kalfalığa geçen Küçük Ömer’e sordu:

Ömer bu mesleği yapmakta kararlı mısın? Bu şehirde yaşamaya istekli misin? Hayatının önemli bir eşiğindesin, kararını iyi düşün ve ona göre ver, sonra pişman olmayasın!

Küçük Ömer ustasını iyice dinledikten sonra ona şu cevabı verdi:

Elbette Ustam, ben hem şehrimi hem ailemi hem de seni çok sevdiğimi askere gidince anladım ve tezkere beklerken kendi kendime şehrimden, ailemden ve ustamdan ayrılmayacağıma söz verdim. Böylece tezkere alınca sağa sola bakmadan ve başkalarına takılmadan gönüllüce size döndüm. Elhamdülillah, bu kararımdan da memnunum.

Cemil Usta, bu sözleri duyunca, Küçük Ömer’i alnından öptü ve kararından dolayı tebrik etti. Küçük Ömer’e ustalık beratı ile kendisinden sonraki en yetkili kişi sorumluluğunu verdi. Cemil Usta’nın niyeti fazla zaman geçmeden dükkânını ona devretmekti çünkü artık yaşlanmış, her şeye yetişemiyordu. Bir diğer niyeti de biricik kızı Kerime’yi helal süt emmiş bir gençle evlendirmekti. Biricik eşi Halime’yi beş yıl önce kaybetmişti; kızı Kerime babasına, Cemil Usta da kızına bakıyordu. Günler böylece geçmiş, kızının boyu serpilmiş, evlilik vakti gelince Cemil Usta’yı bu düşünce daha çok sarmıştı.

Cemil........

© İnsaniyet