Yeni müfredat tartışmaları üzerine…
Kendi yaşanmışlık sergüzeşti hayatımın küçük bir izdüşümünden yola çıkarak ortak derdimize herkes kendince katılır kanaatindeyim…
Kalabalık bir ailenin son beşiği durumunda iken babam beni okula göndermek istemedi. Köy ortamında durumumuz iyi iken okuyan (ilkokulu bitiren) orta okul ve lise için şehre gidiyordu. Babam rahmetli dedi: okuyan köyü terk ediyor bu bağı bahçeyi kim bakacak bu en küçüğü de okutmayalım bizimle kalsın… Köy yerinde kar kış 30-40 dakikalık yürüme yola katlanarak okula giden ablama ve abime imreniyorken köyün en garibanı sağır Hakkı’nın torunları bile okula gidiyor ben niye gedemiyorum diye iki göz iki çeşme ağlıyordum. Abim ve ablam gaz lambasında ders yaparlarken bu ne? Bu ne? derken alfabe, heceleme derken okuma yazmaya geçtim. Bir ilk bahar ayında okula gezmeye götürdüklerinde benim okuma yazmamı gören öğretmen babama bir küfür salladı, senin babanı mahkemeye vereceğim niye seni okula göndermiyor dedi ve hemen kaydımı yaptı ve ben böylelikle eğitim hayatım başladı. Madem köyde kimse kalmayacak köyü satıp şehre yerleşelim düşüncesi ile merkeze taşındık. Böyle başlayan eğitim hayatım hep iyi derecelerle geçti ama aklım, kalbim, gönlüm içi doldurulamayan bir boşluğun ızdırabı ile inledi durdu… Çünkü gördüm ki bütün necis şeyleri, gazları, def’i hacetleri, kini, nefret ve öfkeyi içimizde taşıdığımız gibi: kalp, ruh, hafi, ahfa, akıl, irade, şuur ve idrak gibi güzellikleri de içimizde........
© Hürses
visit website