Örgütün lağvedilmesinin önündeki en büyük engel: Sürecin uzaması
İdlib’de başlayan ve Şam’daki ceberut yönetimin devrilmesi ile sonuçlanan süreç, Suriye’de ve bölgede farklı bir fiili durumun ortaya çıkmasına neden oldu. Aslında dışarıdan müdahale ile bölge sosyolojisine ve saha gerçeklerine aykırı düzen kurma ve sürdürme çabalarının iflasına şahitlik ediyoruz. Rusya ve İran’ın askeri desteği ve kitlesel katliamlarına rağmen Baas rejimi devrildi. PKK/PYD’nin muhalefet cephesine aslında hiç dahil olmadan Suriye topraklarının üçte birinde devasa bir askeri destekle tahkim edilmesi, gelinen noktada sürdürülebilir olmaktan çıktı. Baas rejiminin çöküşüne İran’dan ve siyasal mezhepçilerden sonra en fazla üzülenler ve demoralize olanlar PKK/PYD cenahı ile müzahir legal yapıları, PKK/PYD’nin Avrupa ve ABD’deki diasporası oldu diyebiliriz. 2013’ten sonra IŞİD’in alan kazanması bahanesi ile devasa bir ABD desteğiyle palazlanan örgüt, aslında sahada yeterli tabanı olmadığı halde birçok belde ve şehirde, ABD, Rusya ve İran’ın dolaylı desteği ile sahayı kontrol etti. İlginç olan ise otuza yakın koalisyon ülkesi IŞİD’e karşı örgütün desteğine ihtiyaç duyuyordu. İlk önce PKK/PYD ile çalışmayı reddeden, itaat etmeyen parti ve dernek temsilcileri katledildi, tutuklandı, şanslı olanlar Türkiye’ye ve Irak Kürdistan bölgesine kaçtı. Avrupa ülkelerine dahi kaçmak zorunda kalanlar oldu. Rojava olarak adlandırılan bölgelerden Türkiye’ye sığınan 400-450 bin Suriyeli Kürtün, sözde özerk bölgeye ısrarla dönmek istememesi tesis edilen yönetim tarzının niteliği hakkında net bir fikir veriyor. Oysa Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu kontrollündeki Afrin, Azez, Tel Abyad’da ciddi bir rehabilitasyon ve inşa faaliyeti ile ciddi bir dönüş başlamıştı. PYD/PKK kontrolündeki defakto yapıyı etnik ve ideolojik sakilerle savunanların yaşanan baskı ve zulümler hakkında bilgi sahibi olmamaları düşünülemez. Demokrasi, özgürlük, hukuk, insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan kesimler bu konularda asla konuşmaz ve eleştirilere de tahammül etmezler. Baas döneminde beş yüz bin Kürt nüfus vatandaş olarak kabul edilmedi, tapu ve kimlik sahibi olamadı. PYD’nin Esed’le kurduğu zımni ittifak da bu insanlık dışı uygulamalar da sorun teşkil etmedi. Rojava olarak adlandırılan bölgeye dönmek isteyen Kürtleri bekleyen ilk uygulama on üç-on dört yaşındaki kız ve erkek çocukların “zorunlu askerlik” adı altında zorla silah altına alınması oldu. Rakka ve Deyrizor gibi nüfusunun yüzde doksanı Arap olan şehirler ile buralardaki petrol sahaları da yine ABD tarafından, IŞİD sonrası bölgenin asıl sahiplerine verilmedi. PKK/PYD ile birlikte işletildi. Türkiye’nin güney sınırları boyunca, nüfusunun yüzde 55 -60’ı Kürtlerden oluşmamasına rağmen, ki Kürtlerin ezici çoğunluğu PYD’ye muhalif olduğu halde, liberal/kapitalist ABD ve Avrupa desteği ile bir tür PKK/PYD komünü tesis edildi. Yaklaşık on yıllık bu komünal sözde özerk yapının sahadaki yeni gerçeklikten sonra varlığını devam ettirmesi çok zor. Suriye yeni hükümetinin on üç yıl süren bir milyona yakın can kaybı, yaklaşık iki milyon yaralı ve on milyona yakın mülteci ile ulaştığı bu zafer sonrası kuzeydoğudaki bu yapının devam etmesine razı olmayacağı açık. Kaldı ki yerle bir edilmiş bir Suriye’nin nefes alabilmesi ve geleceğe umutla bakabilmesi için tarım arazileri ve petrol sahalarının olduğu şehirlerini bırakmayacağı malum. Bu meyanda........
© Haksöz
visit website